İsrail'in "Kirli Savaş"ı

A -
A +

İsrail, 1967 yılından beri, kendisine ait olmayan su kaynaklarını kalıcı olarak elinde tutabilmek için, "kirli bir savaş"ı devam ettirmektedir!.. Öyle kirli bir savaş ki; silahsız korunmasız ve çaresiz insanlara karşı en gelişmiş silahlar kullanmaktadır. Son iki gündür televizyonlardan eksik olmayan görüntüleri izliyorsanız, tepeden tırnağa silahlı ve çelik yelekli İsrail askerlerinin 5-6 yaşındaki çocuklara nasıl silah doğrultuklarını, bu küçücük yavrulara nasıl dehşet verdiklerini, içiniz parçalanarak görmüşsünüzdür. Evet, İsrail kirli bir savaş yürütüyor. Ama aynı İsrail bu savaşın galibinin kendisi olamıyacağını biliyor olmalı ki, son zamanlarda, giderek kendisini köşeye sıkıştıran ve daha da sıkıştıracak olan davranışlara başvuruyor. Bakınız son iki hafta içerisinde İsrail'i baskı altına alan iki tane BM Güvenlik Konseyi kararı çıktı. Üstelik bu kararların ABD tarafından (Şimdiye kadarkilerin tam tersine) veto edilmek şöyle dursun, bizzat desteklendiği ve hatta onun tarafından formüle edildiğini görüyoruz. Ve bu kararların ilki ile, tanklara karşı taş atarak kendilerini savunmaya çalışan Filistin halkına, kendi devletlerini kurma yolu resmen açılmıştır. İsrail tabii ki bu kararlardan hoşnut değil!.. Zira İsrail, Filistin devletini, ne kadar geciktirebilirse o kadar avantaj elde edebileceğini hesaplıyor. İki hafta önce, İsrail, Filistin lideri Arafat'ı Ramallah'taki bürosuna hapsetmişti. Bu satırların yazıldığı saatlerde ise, bürosunu da işgal edip onu bir odaya hapsetmişti. Ama dikkat edin İsrail, Arafat'ın üstüne gittikçe, hem Filistin halkının öfkesini daha büyütüyor, hem de onun liderliğini güçlendiriyor. Yani İsrail'in baskıları ters tepiyor. Sharon, artık cesaret edemez ama, bu saatten sonra Yaser Arafat'ı öldürse bile, onun misyonunu tamamlamasına engel olamaz. Çünkü bu noktadan sonra belki de Arafat'ın ölüsü, Filistin halkının bütünleşmesine daha çok yardımcı olacaktır! Peki bu arada "Arap Âlemi" ne âlemde? Maalesef darbı-mesel bir kere daha gerçekleri teyid etti; hani Araplar için derler ya: "Ben kardeşlerime karşıyım. Kardeşlerim ve ben kuzenlerimize karşıyız. Ben ve kuzenlerim dünyaya karşıyız..." Arap zirvesinde bu aynen gerçekleşti. Lübnan Filistin'e karşı. Irak Kuveyt'e karşı. Suudi Arabistan Suriye'ye karşı, yahut bunun tersi!.. Eğer güç bela da olsa, zirve sonunda Suudi Arabistan veliahtı Abdullah'ın "Barış Planı"nı destekleyen bir karar çıkmasaydı, zirve tam bir fiyasto ile neticelenecekti. Ama Ortadoğu barışının iki kilit ülkesi olan Mısır ve Ürdün'ün devlet başkanı ve kralının bu zirveye katılmayışı zaten toplantıyı "zirve" olmaktan çıkarmıştı. Sonuç olarak diyebiliriz ki, günün birinde Filistin halkı bağımsızlığına kavuşacak olsa, diğer Arap ülkeleri bu başarıda çok fazla paya sahip olamayacaklar. Zirve ile ilgili son bin not da şu olabilir; İsrail'in kirli savaşında, AB, Filistin halkına bir adım daha yaklaştı. Bu da ABD'nin hoşuna gitmedi.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.