Seçimler olacak mı, AB treni kaçacak mı?

A -
A +

Sevgili okuyucularım, 25 Ağustos 2002 Pazar günü bu köşede, (Seçimler olacak mı, olmayacak mı?) başlığı ile bir yazı yazmıştım. Ve Sayın İlhan Kesici ile yaptığım görüşmenin özetini sunarak, (Galiba seçimler olmayacak... Burada "galiba" kelimesi yerine "herhalde" ifadesini de kullanabiliriz... Bu da kat'iyyet ifade eder... Yani seçimlerin ertelenmesi önlenemeyecek... kanaatini belirtmiştim. O görüşmede İlhan Kesici, Mesut Yılmaz'ın daha işin başından beri seçimi ertelemeyi kafasına koyduğunu, bunun için de erken seçim kararının, kanun şeklinde değil de daha kolay değiştirilebilecek Meclis kararı şeklinde alınmasını sağladığını ifade etmişti. Yılmaz'ın dünkü atraksiyonlarını gözlemledikten sonra, Kesici'ye hak vermemek mümkün değil. ANAP, her ne kadar kesin kararını bugünkü MKYK toplantısı sonrasına bırakmışsa da niyet bellidir. Hükümetin dağılması veya düşmesi kaçınılmaz gibi görünüyor. Hükümetin bozulması, seçimlerin ertelenmesinin birinci önemli adımı mı olacak? Bunu gelişmeler gösterecek. Ancak, kör-topal yürüyen sivil siyaset yeni bir çıkmaz ile karşı karşıya! Acaba son manevralar, tasfiye sürecine girmiş bazı politik kişi ve kurumları kurtarabilecek mi? Sanmıyoruz... AB treni hangi istasyonda? Seçim telaşı ve hükümet endişesi, bir ara iyice gündeme oturan AB meselesini yine ikinci plana attı. Daha da ötesi, AB ile uyum kanunlarının iptali için MHP Anayasa Mahkemesine başvurdu. Bu durum tam da, bazı Avrupa merkezlerinde kotarılan oyunlara denk düşüyor. Zira bu merkezlerden yaptırılan kasıtlı açıklamalar (özellikle Aralık ayındaki zirvede Türkiye'ye üyelik müzakereleri için bir tarih verilmeyeceği yönündeki beyanlar), Türkiye'deki AB muhalifi çevreleri tahrik ederek ve de onların elini güçlendirerek, 4 Kasım sabahı AB karşıtı bir tablonun oluşmasını sağlamaya matuf. Bu tahrik ve taktiklerin tutması halinde Türkiye'nin işi daha da zorlaşacaktır. Zira hali hazırda, AB karar organlarının yaptığı şey, "bekle-gör" politikasıdır. Çünkü, (Uyum kanunlarının çıkması yetmez, uygulamaları görelim) yaklaşımı, başka hiçbir aday ülke için gündeme gelmiş değildir. Ayrıca 16 Ekim'de yayınlanacak raporun da yuvarlak ve muğlak ifadeler oluşması bekleniyor. Yani AB karar organları durumu muallakta bırakacak. Net bir yaklaşım göstermeyecek. Şu anda Brüksel'deki kaynaklarımızdan edindiğimiz bilgilere göre, bürokratlar "Hele bir uygulamaları görelim" diyerek aslında 4 Kasım sabahı seçim sandığından çıkacak tabloyu bekliyorlar. 4 Kasım sabahı AB'ye karşı olan yahut pek sıcak bakmayan partilerin iktidara gelecek kadar güç elde etmiş olmaları durumunda, Kopenhag zirvesinde takvim verilmesi imkansız hale gelecek. Bunun yanında bir de Almanya'da Hıristiyan Demokratların seçimleri kazanması ihtimali, işlerin iyice sarpa sarma tehlikesini gündeme getiriyor. Türkiye 1963 yılından bu yana AB ile entegre olmak için inanılmaz fedakarlıklar gösterdi. Ama politikacıların tembellik ve kararsızlıkları sonuç almamızı hep engelledi. Halbuki 1997 Lüksemburg Zirvesinde adaylık statüsüne kavuşan Merkezi ve Doğu Avrupa'nın 12 ülkesi, (ki bunların önemli bir kısmı komünizmden kurtulan memleketlerdir) hazırlıklarını sür'atle yaparak üyelik yolunu önemli ölçüde kat'ettiler. Türkiye'de ise, hâlâ daha siyaseten bir kararlılık olmadığı gibi, Kopenhag vs. kriterlerinin, aslında Türkiye'nin 1949'da kurucu üye olarak katıldığı, bugün 44 üyeye sahip, Avrupa Konseyi'nin ilkelerinin bir sentezi olduğu gerçeği de hep gözardı ediliyor. Bu kriterler, sürekli olarak bazıları tarafından yeni bir durummuş gibi empoze edilip, onun üzerinden hamasi siyaset yürütülüyor. Kimisine göre bu ilkeler, demokrasinin gereği, kimilerine göre ise ülke bütünlüğüne yöneltilmiş tehdit! Sonuçta, gerekli ekonomik ve hukuki reformları yapmayan, yapamayan Türkiye, mevcut tutumuyla Avrupa Birliği'nin işini kolaylaştırıyor. Yani kendi aleyhindeki menfi kanaatin güçlenmesine bizzat yardım ediyor. Yani, sevgili okuyucularım AB treni kaçıyor!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.