Mescid-i Aksa'ya saldırmak!..

A -
A +
Arkasındaki küresel güçlere yaslanarak, her vesile ile İslâm dünyasının sinir uçlarına dokunmaktan kaçınmayan İsrail yine ateşle oynuyor...

Evet, İsrail resmen ateşle oynuyor. Ve bunu ilk kez de yapmıyor. Sekiz sene bitkisel hayatta can çekiştikten sonra; geçen yıl ölen Ariel Şaron, bundan on beş sene önce aynı şeyi yapmıştı. Binlerce Filistinlinin katili Şaron, 2000 yılında en az iki bin polis ve askerin korumasında Mescid-i Aksa'ya girip, Müslümanları tahrik eden çok küstah bir konuşma yapmıştı. Bu olay, Filistin'de tam beş yıl sürecek ikinci 'İntifadanın' fitilini ateşlemişti... İsrail başından beri, İslâm dünyasındaki zayıflık ve dağınıklığı, bilhassa Arap âlemindeki perişanlık ve sefilliği çok ustaca kullanarak, kendi hesabına büyük avantajlar kazanma hedefine sürekli ilerliyor.
Son olarak, "Arap Baharı" diye tanımlanan ve fakat çok kısa sürede Arap halkları adına şiddetli bir kışa dönüşen, Tunus, Libya, Yemen, Bahreyn ve Suriye'de zincirleme reaksiyonla ateş çemberine dönüşen toplumsal-siyasal felaketi, en çok istismar eden yine İsrail oldu. Filistin'deki insanlık dışı baskılarını son raddeye vardıran bu terör devleti, her boşlukta Suriye'de kendi işine gelmeyen bir hedefi vurdu. Bütün bu saldırılarda, ne Arap ülkelerinden, ne de dünyanın diğer devletlerinden dişe dokunur bir tepki gelmedi. Bu sefil ve hacil tablodan büyük cür'et devşiren İsrail küstahlıkta sınır tanımayıp daha da azdı... Öteden beri temelini oyduğu Mescid-i Aksa'yı, fiilen ikiye bölmek, bir kısmını Yahudilere vermek için, çok tehlikeli yeni adımlar attı. Fanatik Yahudilerin planlı kışkırtması sonucu, İsrail polis ve askerleri bu mübarek mescide o mülevves postallarıyla girip, mukaddes kitabımız Kur'an-ı kerimi yerlere atmak dâhil, her türlü saygısızlık ve ahlaksızlığı ika ettiler!..
Ve yazık ki, yazıklar ki; bir iki cılız protesto dışında, İslâm Dünyasından ciddi bir siyasi ve toplumsal hareket sadır olmadı. Yine her zamanki gibi Türkiye'den haysiyetli siyasi çıkışlar yükseldi. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın sözleri, herhâlde bölgesel ve küresel siyasi arenada çok yankı yapacak. Mescid-i Aksa'ya saldırmanın Kâbe'ye saldırmak gibi olduğunu belirten Erdoğan, İsrail'in mutlaka bu alçaklığı durdurması gerektiğini dile getirdi. Bu açıklama ile eş zamanlı olarak, Başbakan Ahmet Davutoğlu da, siyaset ve diplomasi dünyasını dalgalandıracak şeyler söyledi. "Mescid-i Aksa'nın kurtarılması için ne gerekiyorsa her şeyi yapacağız..." diyen Davutoğlu'nun şu sözleri, tarihe düşülen yeni bir kayıt hükmündedir: "Kudüs bize Hazret-i Ömer'in emanetidir. Kudüs bize Yavuz Sultan Selim'in, Kanuni Sultan Süleyman'ın emanetidir. Herkes unutsa Kudüs bizim davamızdır. Bizim davamız olmaya ebediyen devam edecektir..."
Başbakan Davutoğlu, ikide bir "Orta Doğu bataklığına bulaşmayalım..." diye, iktidara eleştirilerde bulunan muhalefete de şu karşılığı veriyor: "Kimse bize dönüp de 'Kudüs senin davan değildir' diyemez. Kimse bize dönüp de 'Orta Doğu bataklığına bulaşmayalım, Kudüs'le ilgilenmeyelim' diyemez. Kimse Kudüs'ün, Mekke'nin, Medine'nin, Bağdat'ın, Şam'ın, Kahire'nin olduğu Orta Doğu'ya bataklık diyemez..." Evet, ufuk budur, vizyon budur. "Yemen'de bizim ne işimiz vardı?" diyebilen darbe sanığı generallerin bakış zaviyesiyle, hiçbir zaman büyük devlet olunamaz. Böyle diyenler, Okyanus ötesinden Orta Doğu'ya gelip çöreklenen güçlere baksınlar. Belki kafalarına dank eder!..
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.