10 Kasım ve şablonlardan kurtulmak...

A -
A +
Her yıl 10 Kasım günü saat dokuzu beş geçe, bütün arabalar ve yayalar aniden durur. Sirenler, klaksonlar en yüksek perdeden ötmeye başlar... Yaşım itibariyle, elli seneden beri bu manzarayı her yıl aynen görüyorum. Atatürk'ün ölümünün üzerinden 75 sene geçtiğine göre, önceki çeyrek asırda da durum tıpatıp bugünkü gibi olmalı. Peki, sizce böyle bir anma gösterisi hakikaten normal midir? Yahut şöyle soralım, dünyanın diğer milletleri, önemli devlet adamlarını böyle mi anıyorlar acaba? Doğrusu bugüne kadar, benzer şekilde bir anma programı duymadım ve herhangi bir kayıtta da rastlamadım. Niçin her yıl Atatürk'ü anma programlarında garip olaylar, görüntüler yaşanır acaba? Rol icabı gözyaşı dökenlerden tutunuz, ideolojik dürtülerle tepki gösterenlere kadar, bir uçtan ötekine savrulmalar...
Bir de kim, hangi Atatürk'ü anıyor? Yani kaç tane Atatürk var? Bu anma toplantılarından, kimler neyi bekliyor veya ne gibi sonuçlar elde etmek istiyor? 10 Kasım günlerinde zaman zaman vukua gelen protesto eylemleri, kimler tarafından tezgâhlanıyor? Hatırlayacaksınız, yine bir 10 Kasım günü, dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in de hazır bulunduğu tören sırasında, meçhul bir kişi aniden ortaya fırlayıp, göğsünden çıkardığı mushafı kaldırarak, oradakileri doğru yola davet etmişti!.. Şahsın kim olduğu ve neyin peşinde olduğu daha anlaşılmadan, Sayın Demirel kendisini "meczup-deli" ilan etmişti. Böyle meczuplar veya akli melekeleri gayet yerinde olan meczup kılığındaki tipler, belirli yer ve zamanlarda ortaya çıkıp, kendilerine yüklenen misyonu ifa ederler. (Bu sene de durumdan vazife çıkaran bir kadıncağız çıktı galiba.) Geriye bu delilerin kuyuya attığı taşı çıkarmak kalır! O da kırk akıllı siyasi zevatın mesaisini teşkil ediyor değil mi?
Devlet adamları, dünyanın her yerinde ve her zaman olumlu-olumsuz icraatı ile anılırlar. Fakat ne yazık ki, önemli şahsiyetlerle ilgili bu kabil değerlendirmeler, her vakit doğru ve objektif biçimde olmaz. Genellikle ifrat veya tefrit ölçüsünde, sübjektif hükümler tezahür eder... Bunun da sebepleri çoktur. Siyasi rekabet veya ideolojik aidiyetten kaynaklanan tavır alışlar, akıl-mantık, insaf ve vicdan mikyasından ziyade; doğrudan ve dolaylı menfaat bağlarının ördüğü duygusal dürtülerden beslenir. Bir de her zaman muktedirlerin şahsında, güce tapınanların o yüzkarası yalakalıkları vardır hani!..  Mesela; "Kâbe Arab'ın olsun, bize Çankaya yeter..." diyebilen sefil mütebasbısları da bu memleket gördü... Diğer taraftan, bir siyasi lider veya devlet adamı hakkında, serbestçe fikir izhar etme özgürlüğü yoksa durum büsbütün felakettir... Hele hele koruma kanunu ya da devletin resmî ideolojisinin kurduğu çeşitli baskılarla tahkim edilen tabular ve övgü mecburiyeti hüküm sürüyorsa, orada gerçeklerin seslendirilmesi imkânsızdır...
Atatürk'le ilgili tartışmalar, son altmış yıldan beri koruma kanununun gölgesinde ve çaresiz tek taraflı biçimde cereyan etti. Bu sebeple, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın dünkü anma töreninde de dile getirdiği üzere, Atatürk'ün resmî ve ideolojik şablonlardan kurtarılıp, her yönüyle doğru ve objektif biçimde anlatılması, doğru tarih bilgisi ve genç nesillerin aydınlatılması bakımından zaruridir. Kısacası, trafiği durdurmak, siren çalmak iş değil!..
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.