'Dökülecek kandan' kim sorumlu?

A -
A +

Siyasetin dili bozulup itidal ve ölçü kaybettiğinde, beklenmeyen tehlikeli sonuçlara kapı aralar. Sokaktan medet uman bir siyaset anlayışı barışı sağlayamaz.

Son günlerde Başbakan Ahmet Davutoğlu ile HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş arasındaki sert tartışmaları izliyorsunuz. Söz düellosunun asıl sebebi, molotof kokteylini silah olarak tanımlayan ve maskeli eylem yapmayı da suç sayan, yeni güvenlik paketi tasarısı...  Demirtaş, ne Meclis'te ne de sokakta böyle bir kanunun çıkmasına asla izin vermeyecekleri yolunda bir çıkışta bulundu. Bunun üzerine de Davutoğlu; "Dökülecek her damla kandan Demirtaş'ın sorumlu olacağını" söyledi. Bu sözün gerisinde yatan temel kaygı ve mesaj açık... 6 -7 Ekim olaylarından önce de, aynı Demirtaş, Kobani'deki gelişmeleri bahane ederek, PKK'nın bütün uzantılarını sokağa dökülmeye çağırmıştı. Sonrasını biliyorsunuz... Toplam 51 vatandaşımız hayatını kaybetti! Daha iki ay önce böyle bir büyük acı yaşanmışken, benzer sonuçlara kapı aralama tehlikesi bulunan yeni bir provokasyona başvurmaya kalkışmak, hangi akıl ve mantığın eseri olabilir?

Davutoğlu'nun uyarısındaki ağırlığın derhal farkına varan Demirtaş, hemen savunma pozisyonu aldı ve aynı kelime, aynı cümle ile karşılık verdi. "Dökülecek her damla kandan Başbakan sorumludur..." 6-7 Ekim faciasının izahını yapmakta aciz kalan, bu konuda sorulan ısrarlı sorular karşısında fena halde terleyen Demirtaş, herhalde benzer bir durumla yüz yüze kalmayı istemez.. Bu sebeple söylediklerini tavzihe çalışırken, yani kendi hesabına ne kadar barışçı ve demokratik bir siyaset güttüğünü dile getirmeye çalışırken, bilakis Başbakanın kendilerini şiddet yanlısı göstermekle mağdur ettiğine inandırmaya çalıştı. Şayet 6-7 Ekim faciası bu ülkede yaşanmamış olsaydı, belki kendisine kulak veren olurdu. Ama bu saatten sonra kimseyi ikna edemez. Çözüm süreci boyunca hâkim kılınmaya çalışılan barış dilini, PKK'nın siyasi uzantısı BDP ve HDP bir türlü benimsemedi. Sürekli olarak silahı bir tehdit ve şiddeti de bir politik araç olarak elinde tutmaya çalışıyor... Böyle bir üslup ve yaklaşımla barışı yakalamak mümkün değil. Öncelikle şiddetin devreden çıkması gerekir.

Ne yazık ki, BDP sözcüleri aksi istikamette ısrarlı! Meclis'teki bütçe görüşmeleri sırasında BDP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan'ı dinlerken, aynı tehditleri sıraladığını görüyoruz. "Meclis'te de meydanlarda da kıyameti koparırız..." diyor. Barış ve uzlaşma dili yerine, hala daha şiddeti davet eden bu tavırla sonuç alabileceklerini sanıyorlar. Oysa otuz küsur seneden beri, bu yöntem sonuç vermedi. Hatada ısrar akıl kârı değil. Bakınız çözüm sürecine en büyük destek, Güneydoğu halkından geliyor. Yapılan kamuoyu araştırmalarında, Türkiye ortalaması yüzde 60'larda iken, Güneydoğu'da bu oran yüzde 84'lere çıkıyor. Başta Selahattin Demirtaş olmak üzere, HDP sözcüleri ve onları fena halde etkileyen dağdaki silahlı unsurlar, acaba Bölge halkını daha ne kadar sindirebileceklerini düşünüyorlar? Bu çıkmaz sokaktan artık kendilerini kurtarmaları gerekir.

Kobani'deki fiili durum veya Irak ve Suriye'deki yeni gelişmelerden yola çıkarak yanlış hesap yapanlar, gerçekten sürece zarar veriyor. Bu noktada Demirtaş ve mesai arkadaşlarına büyük sorumluluk düşüyor. Dökülecek kandan kimin sorumlu olacağı konusunda laf yarışına girmek yerine, hiç kan dökülmemesi ve kalıcı barışın sağlanması için gayret sarf etmek daha insani ve medeni bir yol değil midir?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.