Hakan Fidan'ın dönüşü ve tartışmalar...

A -
A +

MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın, milletvekilliği adaylığından çekilip eski görevine dönmesiyle ilgili tartışmaların temelinde ne yatıyor?
Muhalif çevrelerin, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu'nu, Hakan Fidan üzerinden siyaseten sıkıştırma ve yıpratma çabaları devam edecek gibi görünüyor. Eleştirilerin yoğunlaştırıldığı nokta şu: Nasıl olur da "Millî" vasfını taşıyan bir teşkilatın başına, siyasi bir partiye angaje olmuş birisi getirilebilir? Tabiatıyla bu tartışma her yönüyle siyasi maksatlı olduğu için, doğrularla yanlışları birbirine karıştırma hususunda herhangi bir beis görülmüyor! Zira siyasal eleştiri ve polemiklerde, böyle bir dikkate genellikle ihtiyaç duyulmaz. Önemli olan karşı tarafı bir şekilde müşkül duruma sokmak veya bu yolla tribünlerden alkış alabilmektir!.. Hakan Fidan'ın eski görevine dönmesinde, mevzuat açısından bir problem olmadığını, bu eleştirileri yapanlar da bal gibi biliyor. Lakin "MİT AKP'nin arka bahçesi olamaz..." gibi salvolar da, bazı kesimlerin kulağına oldukça hoş geliyor ve prim yapıyor!.. Dolayısıyla muhalefet partileri de, bu madeni bulmuşken sonuna kadar işlemek istiyor. İşin özü budur.
Milletvekilliğine aday olmak için istifa eden devlet memurlarının eski görevlerine geri dönmesiyle ilgili hükümler gayet açık. Bu konuda hâkim ve savcılarla, subay ve astsubaylar müstesna; istifa eden memurların tekrar devletteki hizmetlerine dönmesinde, kural olarak herhangi bir engel yoktur. Diğer taraftan, herhangi bir partiden aday olmak için, o partiye üye olma mecburiyeti de yoktur. Bu cümleden olarak, Hakan Fidan'ın da AK Parti'de üyelik statüsü oluşmamıştır. Sadece adaylık için başvurusu gerçekleşmiştir. Dolayısıyla Sayın Fidan'ı, hemen AK Parti üyesi gibi kabul etmek doğru değildir. Yani bu konudaki ithamların bir temeli yoktur. Hakan Fidan'ın üstlendiği çok hassas görev itibariyle, Başbakan ve Cumhurbaşkanına çok yakın olması, konumundan doğan bir sonuçtur ve bunun particilikle hiçbir şekilde alakası yoktur. Bir bürokratın, kişisel nitelikleriyle devlet ricalinin güvenini kazanması, onu kendiliğinden bir siyasi partiye intisap ettirmez. Böyle bir durumda, hükümetle uyum içinde çalışan herkese siyasi bir mensubiyet yüklemek gerekir ki, bu da saçma olur...
Geçmişte de, MİT müsteşarlığı makamı zaman zaman bu türden tartışmalara konu olmuştur. Yaşı müsait olanlar hatırlayacaktır. 12 Eylül'den önce, siyasi görüşü sebebiyle Demirel hükümeti tarafından kara kuvvetleri komutanlığına getirilmediği için emekli olan ve daha sonra Ecevit hükümetince MİT müsteşarlığına ataması yapılan E. Org. Adnan Ersöz için de, bir hayli keskin tartışma cereyan etmişti. O denemde sol bir derginin kapaktan resmini basarak, (Adnan Paşa, göreve başla...) diye attığı manşet, arşivlerden çıkarılabilir! Bu arada biraz daha geriye gidilirse, Teşkilatın önceki evresinde (Milli Emniyet Hizmetleri – MEH), bir siyasi partide (Tabii ki CHP, başka parti mi vardı?!) milletvekili olan Şükrü Ali Ögel'in, ilk ve en uzun süre ile (15 yıl) görev yapan 'Başkan' olduğu görülecektir. 1937'de Albay rütbesi ile emekli olurken, bu görevi uhdesinde bırakılan Ögel, 1941 yılında dönemin başbakanı Refik Saydam ile ters düşüp istifa edinceye kadar, hem milletvekilliği yaptı hem de MEH Başkanlığını yürüttü. Dikkat ediniz, o zaman da Teşkilatın isminin başında 'Milli' ifadesi vardı. Evet, böyle tartışmaları sürdürürken, biraz tarihe de bakmakta fayda var herhalde!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.