Avrupa ile problem çok ciddi!..

A -
A +
Sosyal medyada köpürtülen slogan ve hamasi söylemler, bazılarının yüreğini soğutabilir. Ancak Avrupa ile bundan sonra yaşayacağımız problemler, sanılandan çok daha derin ve çetrefil…
 
Almanya’nın arka bahçesi Avusturya’da fitili ateşlenen ve Hollanda’da büsbütün yangına dönüşen, Türkiye aleyhtarlığının esas sebeplerini ve muhtemel sonuçlarını çok iyi tespit etmemiz gerekiyor… Meseleyi sadece Hollanda, Fransa ve Almanya seçimlerine yahut bu ülkelerde giderek öne çıkan ve güçlenen ırkçı politikacıların atraksiyonlarına bağlarsak hata etmiş oluruz! Zira problem hâlihazırda yansıyan boyutların çok ötesinde daha geniş ve daha derin. Yani sıkıntının kaynağı, yalnızca Avusturya’daki sağcı – ırkçı Norbert Hofer ve Sebastian Kurz veya Hollanda’da her gün Müslümanlara alçakça saldıran Geert Wilders veyahut “İktidara geldiğimde başörtüsünü sokakta bile yasaklayacağım…” diyen Marine Le Pen gibi tipler değil. Avrupa’nın bütününe ve kökenine bakmak lazım!.. Bu arada “Küfür tek millettir” sözünü unutmayalım. ‘Millet’ kavramının burada “DİN” demek olduğunu da gözden kaçırmayalım. Bu çerçeveden baktığımızda, Angela Merkel’in niçin hemen Hollanda Başbakanı Rutte’yi arkaladığını, AB Teşkilatının nasıl topyekûn cepheye yerleştiğini, Danimarka, İsveç ve Avusturya’nın hangi dürtülerle derhal hareketlendiğini daha iyi kavrarız. Hollanda’nın asla yalnız başına hareket etmediğini, dağılmakta olan Avrupa Birliği’nin bu vesileyle nasıl bütünleştiğini bilhassa değerlendirmeliyiz. Sosyal medyada köpürtülen sloganlarla kabartılan duygular ve öfke, bazılarının yüreğini soğutabilir. Lakin bu yalnızca yüzeysel bir yaklaşım olur!
Unutmayalım, Danimarka gibi küçücük bir ülkede, yıllarca aleyhimize bölücü yayın yapan Roj TV’yi susturmak için ne mücadeleler verdik. Belçika gibi, devlet olup olmadığı dahi tartışılan bir entite, yirmi küsur yıldır barındırdığı ve suçu sabit olan terörist Fehriye Erdal’ı bize teslim etmiyor. Yahut biz bu teslimi sağlayacak şekilde, Belçika’yı siyaseten icbar edemiyoruz… Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sık sık tekrarladığı üzere, Almanya devleti, bölücü teröristlerle ilgili olarak verilen dört bin beş yüz dosya için, herhangi bir işlem yapmadı, yapmıyor. Meclis Başkanı İsmail Kahraman, Hollanda için “Bizim kürdan cebimiz…” diyor. Fiziki coğrafya yönüyle baktığınızda bu doğrudur. Nüfusu da bizim İstanbul Vilayetimiz kadar. Hatta iki gün önce Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil’in gazetemizde yazdığı gibi, Hollanda, tarihte devlet olarak sahneye çıkabilmiş olmasını Osmanlıya borçludur. Bunların hepsi doğru… Ama iş burada bitmiyor. Çünkü tarihte yaşamıyoruz. Unutmayalım ki, Hollanda ekonomisi hâlihazırda bizden bir sıra üstte!
Şimdi dikkat etmemiz gereken pek çok nokta var. Hollanda’da bugün yapılmakta olan seçimlerde, ırkçı ve yabancı düşmanı Wilders’in Özgürlük Partisinin alacağı oy miktarı, bu ülkede bulunan 462 bin soydaşımızı çok yakından ilgilendirecek. Mevcut Başbakan Rutte, Wilders’e oy kaptırmamak için onun gibi hareket ederek, diplomatik bir rezalete imza attı. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımız Fatma Betül Sayan Kaya’ya karşı, utanç verici bir tavır sergiledi. Ardından da, bu çirkin olayı protesto eden Türklere karşı, Hollanda polisi köpekleriyle saldırıda bulundu. Böylece Geert Wilders’ten pek de farklı olmadığını ortaya koydu. Nisan ayında Fransa’da seçimler var. Aşırı sağcı Marine Le Pen’i durdurmak için, Fransız Merkez Sağ’ı giderek Le Pen ile benzer politikalar ortaya koyuyor… Eylül ayında da Almanya’da seçimler var. Yükselişi önlenemeyen sağcı popülist parti, AfD’nin (Almanya için Alternatif) ortaya koyacağı performans, AB’nin en büyük ülkesini fena halde etkileyebilir. Zira son seçimlerde özellikle Berlin Eyaletinde, AfD, Merkel’in partisinden (CDU) önemli oranda oy devşirdi.
Bütün bu gelişmeler doğrudan ve dolaylı olarak, Türkiye’nin menfaatleri aleyhine… Zira Avrupa’da giderek güçlenen ırkçı, Ksenofobik ve İslamofobik siyasi hareketler, burada yaşayan altı milyonu aşkın vatandaş ve soydaşımızın fena halde rahatını kaçıracak konuma geliyor. Yaşanan bu son gerilim, ne yazık ki sadece AB ile müzakere sürecini, bir süreliğine buzdolabına kaldırmak ve tek tek AB ülkeleri ile ilişkileri olumsuz etkilemekle bitmeyecek. Irkçı ve yabancı düşmanı partilerin baskısıyla buralardaki soydaşlarımız daha fazla taciz ve baskıya maruz kalacak. Bunun tedbirlerini hiç gecikmeden almak durumundayız. AB üyeliği konusunda uzun yıllardır istediğimiz sonucu alamamakla beraber, dış ticaret hacmimizde en büyük pay, AB ülkelerine aittir. En fazla turisti ülkemize gönderen Almanya ile yaşanan olumsuzluklar, geçen yıl sektörde önemli kayıplara sebep oldu. Bu sene de benzer bir durumun tekrarlanma ihtimalini hatırda tutmak gerekiyor. Özetlersek, hem AB hem de tek tek üye ülkelerle, rasyonel bir politika yürütme mecburiyetimiz söz konusu…
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.