Sansürcü Fenerbahçe...

A -
A +

Geçen aylarda da yazdım. Ancak anlaşılan o ki, bayılıyor birileri Yüksek Divan Kurulunda konuşma talebinde bulunanların sözlerinin kulübün televizyonundan Fenerbahçelilere duyurulmasında sansür uygulamaya... Yahu konuşanların da eşi, dostu, arkadaşı, ailesi var, onlara kulak kabartacak. Konuşanların kulübe illa da, öyle veya böyle, belki de bir katkıda bulundukları ortaya çıkacak ve yukarıdaki zümre gururlanacak. Ama nerede o demokratik olduğunu iddia eden kafa? Önerim odur ki; ocakta divanda kimse söz istemesin... Kendin pişir, kendin ye devam etsin! Hukukçu âlimler de çıkıp bununla övünsün...

Salonda cinayet! 
Yanılmıyorsam 1970’li yılların sonu idi. Dönemin Tercüman gazetesinde yabancı basından edindiğim bir önemli araştırmayı kamuoyuna sunmuştum. Mesele şu idi; dünyanın en zor ve en yorucu sporu olarak basketbol belirlenmişti... Şaşırmıştım. Bana göre su topu idi ama, işin ciddi şekilde ehli olanlar basketbol diyorlardı. Ve şimdiler bu basketbolda insan sağlığı, hatta insan hayatı ile oynanıyor... Bir haftada iki lig maçı, iki de Avrupa kupası maçı... Buna can dayanmaz... Üstelik işin içinde deplasman yolculukları da var... Çare mi? Vallahi bu duruma önerecek bir reçeteyi çok da düşünmüş olmama rağmen bulamadım... 

Şenol Hoca keşfetti mi?
Beşiktaş’ın iki en kenar oyuncusu tartışmasız Quaresma ve Babel... Arka dörtlü de, sakatı, cezalısı olmazsa, aşağı  yukarı belli... Mesele orta alanda... Ya Oğuzhan, ya da Talisca oynayacak... En keklik olarak görülen bir rakip karşısında bile... Böylece Atiba da ilerleyen yaşı göz önünde tutulursa, garanti altına alınacak ve eskisi kadar yararlı olacak.. İki santrfor mu? Her zaman papaz pilav yemez derler ya, çok inanırım. Santrfor ya Cenk, ya Negredo, ya da duruma göre ikisi birden... Yani Şenol hocanın ideal orta sahası; Atiba, Oğuzhan ya da Talisca ve Tolgay... Artık 14 yabancılı takımlar var bu ligde... Beklenmedik darbeler gelebiliyor. Yani büyüklük kompleksi olmadan düşünmek... Hani benden söylemesi... 

Bu TFF iyice şaşırmış!
Türkiye Futbol Federasyonu özerk ya... İşte bundan kaynaklanıyor olsa, sezon ortasında disiplin talimatını değiştirmek çılgınlığı... Peki adama sormazlar mı; Caner’den önceki benzeri vukuatlarda sıyrıklarla meseleyi atlatanlar insan da, Caner canavar mı? Haa Caner hatalıdır, tamam... Ama  çok özerkseniz yabancı futbolcu sayısında indirim yapsanız ya sezon ortasında... Bakalım daha neler göreceğiz?.. Gerçi korkum da yok değil... İster misiniz, beterini getiriversin o malum delege yapısı... 

Kapının önünden geçemez ama...

Ne demişlerdi çok demokratik başkan; Ben burada iken Aykut Kocaman kapının önünden geçemez... Geçti. Hem de yedi, sekiz oyunculu yenilenmiş takımın başına... Peki, önüne gelenden beş yiyen Vardar’a, hem de iki maçta dört yenilerek elenme vakası karşısında ne yapıldı? Hayır aklıma Monaco gibi takıma elenince Pereira’nın kovulması gelmişti de...  Kayserispor’la Kadıköy’de oynanırken 3-1 önde iseniz, Ozan ve Valbuena çıkar mı? Yoksa böyle bir farka rağmen korku dağları mı bekliyordu? Hele hele en komiği 93.dakikada Dirar’ın çıkıp yerine İsmail’in girişi idi... Nasıl da geçiliyor değil mi kapının önünden? Bitmedi! Yoksa 2011’deki şampiyonluk Aykut Hoca’nın eseri değil miydi? 

Büyük sanatkâr Tudor!
Galatasaray eşofmanın içine girdiği ilk maçta takımı üçlü savunmayla oynattığından, bunun büyük takım hocası olmadığını iddia etmiş, bu sezonun yenilmez takımı olmaya devam ettiğinde de aynı görüşümün arkasında durmuştum. Bugün skor yazarları methiyelerini durdurmuşlar ama, onlara şunları sormak isterim: Neden Serdar ile Latovlevici yok da, yerlerinde Denayer ve Linnes var? Ne derler asırlardır, arıza yoksa savunmanızda sakın ola ki keyfi değişiklikler yapmayınız. Tolga’nın gerçekten de sol kanat oyuncusu olduğunu sanmaya devam mı ediyorsunuz? Rodrigues elinizdeki gerçek tek kanat adamı iken, neden kulübeye yapıştırılır? Gomis’in geceleri kontrol ediliyor mu? Bir başka açıdan, bu oyuncunun Eren’le, hele hele yenikken birlikte  oynatılması ayıp mıdır? Baskı yendiğinde takımın yok oluyor, herhangi bir önlemin var mı?

Rıza Hoca için ne demiştim?
Rıza Hocalı Trabzonspor ilk maçını deplasmanda tek golle kaybettiğinde bu sütunlarda şunu yazmıştım: Trabzonspor takımını, yenilmiş olmasına rağmen toparlanmış, takım oyununa yakın, yani topluca oynamaya başlamış gördüm. İşte ilk galibiyet geldi, hem de ligin tek namağlup takımına karşı. Galatasaray’ın golden başka pozisyonu var mıydı? Buna karşılık Trabzonspor’un gollerden başka üç adet net pozisyonu yok muydu? 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.