“VATAN SEVGİSİ İMANDANDIR”

A -
A +
Bülbülü altın kafese koymuşlar; ağlamış, inlemiş; demiş vatanım! Vatan, sadece insanın doğup büyüdüğü, atalarının gömüldüğü, akrabalarının yaşadığı yer midir?
 
Kur’an-ı kerim ve hadis-i şeriflerde vatan kelimesi, bir kimsenin doğup büyüdüğü, yaşadığı, karar kıldığı, özlediği yer olarak geçer. Fıkıh kitapları, bir kimsenin devamlı yaşadığı (vatan-ı aslî), geçici kaldığı (vatan-ı ikâmet) ve uğradığı (vatan-ı süknâ) olmak üzere üç çeşit vatandan bahseder. İlk devir müelliflerinden Câhiz, vatan sevgisine dair risâlesinde, vatan sevgisinin yaratılıştan gelen bir his olduğunu söyler. “Vatanında sıkıntı çekmen, gurbette bolluk içinde yaşamadan daha iyidir” der. Hazret-i Ömer’den, “Allah beldeleri, vatan sevgisi sayesinde ma’mur etti” sözünü rivayet eder. En şiddetli vatan sevgisinin de, Türklerde olduğunu ilâve eder.

“Vatan sevgisi imandandır”, hadis-i şerif olarak meşhur olmuştur. Nitekim Mevlânâ’nın Mesnevî’sinde ve Mektûbât-ı İmam-ı Rabbânî’de geçer. Bazıları, tasavvuf kitapları, hadîs-i şerifler için mehaz olmaz diyor ise de, bütün Müslümanların, kıymetinde ittifak ettiği büyük âlimlerin hadîs diyerek kitaplarına yazdığı söz hakkında ileri geri konuşmak doğru değildir. Hadîs olduğunu bilmeselerdi, kitaplarına yazmazlardı. Mesnevî ve Mektûbât’ı, klasik tasavvuf kitapları gibi görmemelidir.

Muhaddis Sehâvî, bu sözün Dîneverî’nin Esmâî’den naklettiği bir hadîs olduğunu yazıyor;  “Aslına vâkıf olamadım, ama mânâsı sahihtir. Sûfilere göre vatan ile Allahü teâlâya dönmek kastedilir” diyor. Bütün hadîslerin kayda geçirilmesi mümkün olmadığı gibi; kayda geçirilen hadîslerin tamamının da bugüne ulaştığı söylenemez. Bazıları yazılı olarak değil; ama sözlü olarak intikal etmiş olabilir. Düşman istilâlarında İslâm dünyasındaki ilim merkezleri harab olmuş; âlimler öldürülmüş; kitaplar yok edilmişti. Ulema arasında hadîs diye bilinen sözler de böyledir.
 
Altın kafesteki bülbül
 
Hazret-i Peygamber, hicretten sonra vatanı olan Mekke’ye hitâben şöyle buyurdular:  “Sen ne hoş beldesin. Seni ne kadar seviyorum! Eğer kavmim beni buradan çıkmaya mecbur etmeseydi, senden başka bir yerde kalmazdım.” Bilâl Habeşî, Mekke’de o kadar sıkıntı çektiği hâlde, devamlı Mekke’yi özler; “Ah ne zaman Mekke vâdisinde bir gece geçirebileceğim?” derdi. Nitekim ‘Bülbülü altın kafese koymuşlar; ağlamış, inlemiş; demiş vatanım!’ Bu acıyı son asırda en çok çekenler, bir gecede çamaşırlarını bile alamadan kendi kurdukları vatanlarından sürülen Osmanlı hânedanı olsa gerektir.

Tasavvufta ‘vatan’, insanın devamlı kalacağı ‘âhiret’ için kullanılır. Dünyada garib (yolcu) olduğuna işaret edilir. Veya nefsin hâkimiyetine karşı, Allah’ın rızasının bulunduğu ruhun hâkimiyeti kastedilir. Burada insan artık karar bulur; orayı vatan edinir. Evliyalığın son mertebesine ulaşır. İlk Müslümanlar, vatan olarak, Müslümanların yaşadığı ve hâkim olduğu beldeleri anlardı. Başka başka hükümetler idare etse de, hepsini bir vatanın parçası sayardı.

Hindli Müslüman, Osmanlı topraklarına vizesiz girebilir; burada vatandaş muamelesi görürdü. Said Halim Paşa şöyle der: “Müslümanın vatanı, ahkâm-ı şer’iyyenin hâkim olduğu yerdir.” Şiirde geçtiği gibi:

Bir beldenin neresinde anılırsa adı Allah’ın,
Tâ özümden en ücrâ köşelerinde sayarım vatanım.

Nitekim ilk Müslümanlar, doğup büyüdükleri, sevdikleri şerefli Mekke’yi, sırf bu yüzden terk ettiler. İnançlarını rahatça yaşayabilecekleri Medine’yi vatan edindiler. Vatanını korumak, bu yolda canını vermek, din kitaplarında övüldü. 

Hadîs-i şerifte, “Kim malı uğrunda mücadele ederken öldürülürse, şehiddir” buyuruldu.
 
Allah-Vatan-Melik
 
XIX. asırda, vatan, Osmanlı beldeleri için kullanılmış; Namık Kemal gibi şairler, vatan mefhumuna Avrupaî bir mânâ kazandırmıştır. Ziya Gökalp,
Vatan ne Türkiye’dir Türklere, ne Türkistan,
Vatan büyük ve müebbed bir ülkedir: Turan!
beytiyle vatan mefhumuna kendince romantik bir mânâ katsa bile, vatan tabirinin mefhumu mecburen daralmış ve belirsizleşmiştir.  Bugün Arap devletlerinde de vatan tabirinden, devletin ülkesi anlaşılır. Dağda taşta ‘Allah-Vatan-Melik’ yazar; millî marşlar ekserisi “Vatanî” (Vatanım) diye başlar. Zamanla Müslüman âleminde bu söz, hakikî mefhumundan uzaklaştırılarak, farklı düşüneni ve yaşayanı ötekileştiren ulus-devlet konseptine uygun bir vatan sevgisi telakkisine, mukaddes referans olarak verilmiştir.

Hazret-i Peygamber, “Rızkının vatanında verilmesi, kişinin saadetindendir” buyuruyor. Geçim için, gurbete mecbur olmak bedbahtlıktır. Basit insan için vatan, doğduğu değil, doyduğu yerdir. Namık Kemal der ki:

Vatana me’luf olan, bîsebeb terk-i diyâr etmez;
Zaruretsiz cihanda kimse gurbet ihtiyâr etmez.
[me’luf: seven; bîsebeb: sebepsiz; ihtiyâr: seçme]

Hiç akrabası olmasa bile, insanın doğup büyüdüğü yerlere gidip gezmesi kalbde rikkat (yumuşaklık) meydana getirir. Bu, insan için yüksek bir hâldir. Hemşehrilik hissinin de temelinde bu vardır. Köyde bile aynı mahallede yaşayanlar arasında müşterek vatan şuuru vardır. Halk, hemşehriyi, vatandaşa tercih eder. Vatandaşlığı resmî ve zorlama bir kategori olarak görür.

İnsan kalbiyle bir yere bağlıyken, gönlünün diğer tarafında, başka bir vatanın hasretini çekebilir. Bugün anayurtları Moğolistan içinde kalmış Türkler için vatan neresidir? Hazar doğusundan, Horasan’a, oradan Anadolu’ya hicret eden Türkmenlerin vatanı neresidir? Konya’dan, yeni fethedilen Rumeli’ye yerleştirilip; 5 asır sonra tekrar Anadolu’ya dönen evlâd-ı fâtihanın vatanı neresidir? Rus işgalcileri önünden Anadolu, Rumeli ve Suriye’ye hicret eden Kafkasyalıların vatanı neresidir? Vatan, sadece doğup büyüdüğü, atalarının gömüldüğü, akrabalarının yaşadığı yer olmasa gerektir. Belki insan kendisini nereye ait hissediyorsa, vatanı orasıdır.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.