SEVR ANTLAŞMASI’NIN TATBİKİ MÜMKÜN MÜYDÜ?

A -
A +
İmzalandıktan sonra, taraf devletlerin kabulden kaçındığı Sevr Antlaşması, ölü doğmuş bir metindir. Öyle olmasa bile acaba tatbik edilebilir miydi?
 
I. Cihan Harbi’nde Osmanlı Devleti’nin mağlubiyeti üzerine 10 Ağustos 1920 tarihinde Paris yakınlarında porselenleriyle meşhur Sevr banliyösünde bir barış konferansı tertiplendi. Bunun neticesinde hazırlanan metni Osmanlı delegeleri paraf ettiler. Ancak hükümet ve padişah, bunu kabul etmedi. Yani Sevr Antlaşması ölü doğdu.
 
Benzer iki antlaşma
 
Hükümetin antlaşmayı kabul etmemesi, Londra’yı kızdırdı. Padişah, bir yandan galip düşmana tahttan çekilme tehdidinde bulunurken, bir yandan da onları oyalama siyaseti takip ediyordu. Anadolu’dan muvaffakiyet haberleri geldikçe, sulh müzakerelerinde elinin daha da güçleneceğini umuyordu. Ancak İngiltere ondan bir adım ileri giderek Anadolu hareketi ile anlaşıp saltanatı gözden çıkarmayı tercih etti.

Geniş bir cepheyi işgal ederek Ankara önlerine kadar gelen Yunanlılar yenilince, 1922’de Mudanya’da ateşkes imzalandı. O zamana kadar İstanbul’u kurtarmak emeliyle hareket ettiğini söyleyen Ankara, artık kendisine ihtiyaç duymadığı saltanatı kaldırarak istiklalini ilan etti. Ardından da Lozan’a sulh müzakereleri için bir heyet gönderdi. Hayatında yurt dışında bulunmamış, hiçbir diplomasi tecrübesi olmayan, üstelik kulağı işitmeyen, ancak sadakati ile temayüz etmiş İsmet İnönü heyetin reisi idi. 1923 Temmuz’unda sulh antlaşması imzalandı. Meclis, gürültülü celselerin ardından antlaşmayı kabul etti.

Bazılarının paçavra diye lanetlediği Sevr ile bazılarının zaferi olan Lozan, aslında birbirine benzer iki anlaşmadır. Sadece toprak kaybı ve bazı askerî sınırlamalar cihetiyle farklılık gösterir. Lozan’da da Boğazlar ecnebi kontrolündedir; azınlıkların otonomisi devam etmektedir. Lozan’da, tüm Ortadoğu’dan, Kıbrıs ve Adalar’dan vazgeçilmiştir.

Halbuki ordudan arındırılmışlık, bütçe gelirleri cihetinden bir şanstır. II. Cihan Harbi’nden sonra mahvolan Almanya ve Japonya’nın tekrar şahlanışının sebebi budur. Hele 1945’te Almanya’ya empoze edilen şartlar düşünülürse. Bununla Almanya bölündü; müttefiklerin kontrolüne girdi; devlet adamları mahkemeye çıkarılıp asıldı. İyi mi kötü mü olduğu ayrı bir meseledir. Ama bu felâket gibi görülen anlaşma, Almanya’nın yeniden doğuşunu temin etti.
 
Canını biraz acıtmak
 
Ne Cihan Harbi’nin gizli anlaşmalarında, ne Mondros’ta, ne de Sevr’de, Osmanlı Devleti’nin yok edilmesi gibi bir proje vardır. Bilakis Osmanlı Devleti bu hâliyle -padişahı, halifesi, şeriatı, medresesi, elifbası, fesiyle- ancak geçici bazı siyasî, askerî ve iktisadî kısıtlamalarla devam edecektir. Yani Sevr, mevcut nizamın sürmesi cihetiyle muhafazakârların hayallerine daha elverişliydi. Ortalık yatışınca, savaş öncesi güzel günlere dönüleceğine inanmışlardır.

Zira klasik emperyalizmin çözülmeye başladığı bir devirde, muazzam bir petrol havzasına konmuş bulunan müttefikler için, Anadolu’da yaşayacak bir Osmanlı Devleti’nin zararı yoktu. Sevr ile, sadece tarafı olmadığı bir harbe girerek milletlerarası düzeni tehdit eden bir devletin canını acıtmak hedeflenmiştir. Sevr de Lozan gibi, yaklaşık yüz yıldır parçalanmakta olan Osmanlı Devleti’nin, Wilson Prensipleri çerçevesinde ulus-devletlere bölünmesi planıdır. Şu kadar ki Sevr ile Osmanlı Devleti varlığını devam ettirecekken, Lozan ile Suriye, Irak gibi yeni bir Türkiye kurulmuştur.

Sevr’in mimarı, liberal İngiliz başbakanı Lloyd George’dur. Anlaşmanın tatbikini gerekirse askerî yoldan Yunanlılara yaptırma niyetindedir. Ama ondan başka kimse buna inanmamaktadır. Muhafazakârlar, Türklerle uzlaşma yanlısıdır. Churchill, Rus emellerine karşı Türk bariyerinin dikilmesinden yanadır. Sevr, Lozan’ın mukaddimesi mahiyetindedir. Lozan’ı kabul ettirmek için Türkleri biraz hırpalamak maksadına matuftur. Yani ‘Ölümü gösterip sıtmaya razı etmek!’

Mağluplarla yapılan antlaşmaların müzakereleri birkaç ayda bittiği hâlde, Sevr müzakereleri uzun sürmüştür. Zira Anadolu’da bir mukavemet hareketi başlamış; İstanbul’a paralel bir hükümet kurulmuştu. Bu iki başlılık arasında bir antlaşmanın tatbik edilemeyeceği belliydi.
 
İngiltere’nin gözü
 
Sevr imzalansa bile, tatbik edilebilir miydi? Hayır. Zaten müttefiklerin Anadolu üzerindeki projeleri de değişmişti. İngiltere’nin gözü Orta Doğu’da idi; elde etmişti. Anadolu onun için stratejik bir ehemmiyet taşımıyordu. Savaş sonrasında İngiltere’nin küstürdüğü Fransa ve İtalya, yeni bir anlaşmanın ancak silah zoruyla tatbik edilebileceğini anlamış; böyle savaşın içinde olmayacağını deklare ederek Anadolu hükümetiyle anlaşma yolunu tutmuştu.

Sevr, bir tek Ankara’ya kadar gelen Yunanistan’ın aleyhine idi. ABD, Sevr’in Ermenistan projesini desteklemediğini Mart 1920’de ilan etti. Bunun üzerine Ermenistan hükümeti Ankara ile anlaşma yoluna gidip Gümrü Antlaşması’nı imzaladı. Kürtler ise zaten Anadolu kongrelerine katılarak Ankara meclisinde yer aldılar. Böylece Kürdistan projesi de rafa kalktı. Sevr, daha doğmadan ölmüştü.

Ne Lozan, bir hezimet veya zaferdir; ne de Sevr Batı’nın Türk nefretini sembolize eden bir paçavradır. İkisi de ‘güçlünün sözü geçer’ üniversel prensibinin birer tezahürüdür. Zamanın şartları çerçevesinde politik aktörler tarafından dikte ettirilmiştir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.