KEDİYİ SEVMEK İMANDANDIR...

A -
A +
Kedi, nankör; köpek, sâdık bilinir. Ama ârifler öyle söylemiyor. Kedilerin bambaşka bir dünyası vardır.
 
 
İstanbul’un köpekleri kadar kedileri de meşhurdur. Şimdi mahallelinin yeni meşgalesi, sokaktaki kedileri yemlemek olmuş. Bu muayyen zevat sokağa çıkınca; seferberlik ilan edilmiş gibi mahallenin bütün kedileri etraflarında toplanıp ağızlarını açıyorlar. Artık fare tutmak şöyle dursun, çöp karıştırdıkları bile yok.
 
Evin Çocuğu
 
Fareler, eski ahşap evlerin istenmeyen sakini ise, kediler de onların can düşmanıydı. Kedisiz ev düşünülemezdi. Her kedi fare tutamaz; avcı kedi olmak lazımdır. Olmayanları, ustasına verirler, bir müddet içinde avcılığa alıştırır. ‘Sıçan tutamaz, ekmek yutamaz, ne de yaramaz, benekli kedim’ diye tekerleme bile vardır.
Kedi sadece fare tutsun diye değil, çocuklara ve yaşlılara arkadaş diye de beslenirdi. Hele eşten dosttan vefa görmeyen, çoluk çocuğu olmayan, olsa da bunlardan alâka bulamayanlar, muhabbet ve merhametini kedilere verirler. Vatanından sürülüp Beyrut’ta yalnız yaşayan Şehzâde Şerefeddin Efendi’nin vefatını, komşulara haber veren, can yoldaşı kedisi olmuştu.
Her evin kedisi, âdetâ çocuğu gibiydi. Hatta çocuğa fazla alâka gösterseler, kıskanırdı.  Eskiden beri onlarca, yüzlerce sokak kedisine bakan, onları besleyen insanlar olmuştur. Nedense hikâyelerdeki cinler de hep kedi kılığına girerdi.
Kediler zeki hayvanlar, hisleri kuvvetli. Kilometrelerce uzağa gitseler, evlerini bulabilirler. Kedi nankör; köpek sâdık bilinir. Halbuki ârifler, halka eyvallahı olmayıp, rızkını Allah’tan bildiği için kediyi makbul tutar; kim olursa olsun sahibine yaltaklık etmeyi şiar edinen köpeği makbul tutmazlar. Dinde, kedinin idrarı bile elbisede necis değildir. Ama köpeğin salyası bile kirlidir; üstelik Şâfiî’de, biri topraklı suyla olmak üzere 7 defa yıkanmalıdır.
 
"Pisili Sultan"
 
Hazret-i Peygamber’den ‘Kedi sevgisi imandandır’ sözü nakledilir. Uhud seferinde önlerine yavrusunu emziren siyah-beyaz bir Habeş kedisi çıkınca, askerin güzergâhını değiştirmiş; dönüşte de bu kediyi sahiplenerek Muezza adını vermişti. Bir gün yanından geçen kedinin içmesi için su kabını hafifçe eğmiştir.  
Ebu Hüreyre’yi koltuğunun altında küçük bir kedi ile görünce, kedicik babası manasına gelen bu lakabı takmıştı. Hatta halk arasında anlatılır ki, zarar vermek üzere olan bir yılanı boğduğu için Resulullah aleyhisselâm kedinin sırtını okşamış; onun için kediler sırt üstü değil, dört ayağı üzerine düşerler.
Mevlânâ’nın halifelerinden kedi sevgisiyle meşhur Pir Esad’ın lakabı "Pisili Sultan" idi; çok sevdiği kedisi de ayak ucuna gömülmüştür. Anlatırlar ki, evliyanın büyüklerinden Ahmed Rufâî hazretleri otururken, kedisi gelmiş; eteğine uzanıp ve uyumuş. Cuma vakti erişmiş. Hazret kediyi uyandırmaya kıyamamış. Eteğini kesmiş, camiye öyle gitmiş. ‘Allah’ın mahlûklarına merhamet edin ki, Allah da size merhamet etsin’ sözü, eskilerin düsturu idi. Kediyi hapsedip ölümüne sebep olan bir kadının Cehennem’e gideceğini Resulullah haber vermiştir.
 
KEDİYİ SEVMEK İMANDANDIR...
Ağanın Kedisi
 
Şam’da Mescidül-Kıtat (Kediler Câmii) adında bir câmi vardır. Kıtat, kediler demektir. Burası, aynı zamanda sokağa atılan kedi yavrularını himaye için kurulmuş bir vakıftır. Câmi kayyımı, yüzlerce kedi yavrusunu vakıftan ciğer getirerek beslediği bir câmidir. Bayezid Kütüphanesi Müdürü İsmail Saib Sencer, yüzlerce kediye bakardı. Bu sebeple Bayezid Kütüphanesi’ne, "Kedili Kütüphane" denirdi.
Kediler de çeşit çeşit. Arslan ve kaplanla aynı cinsten. Bazısının yüzü inanılmaz güzel. Tüylerini okşamak ise, kiminin en büyük zevki... İstanbul hukuk hocalarından İsmet Sungurbey vardı. Fakültenin bahçesinde yüzlerce kediyi beslerdi. Sonradan Hayvan Hakları diye bir de kitap yazdıydı. Kimya fakültesinin Alman asıllı hocalarından Arndt, omuzunda kediyle ders anlatırmış. İstediği yere girip çıkan, dilediği yerde kıvrılıp yatan kedilere; hatta her istediğini yapıp, kimsenin ilişemediği kimselere de ‘Ağanın Kedisi’ derler.
 
KEDİYİ SEVMEK İMANDANDIR...
Ağa Efendi
 
Kediyle başı hoş olmayanlar da vardır. Sultan Mecid’in kedilere alerji duyar, kedi olan yerde bulunmak istemezmiş. Rivayete göre bir sabah Kur’an okurken, bir ara dışarı çıkmış; dönüşte kedinin mushaf sayfalarını didikleyip kirlettiğini görmüş. Bir daha kedilerin yanına uğramamış. Hatta bir seferinde Beykoz Kasrı’na adımı attıklarında, karşılarına bir kedi çıkmış; ‘hemen dönülsün’ emrini vermiş. Fakat oğlu Sultan Hamid, kedileri severdi. Padişahın ‘Ağa Efendi’ isminde beyaz uzun tüylü bir kedisi vardı.
Şimdiki evler maalesef kedi beslemeye elverişli değil. Kedi temiz hayvan, ama bahçeli ev istiyor. Şimdi kediler apartman dairelerinde, hakiki tabiatını unutmuş ve uyuşmuş bir hâlde, ev halkının oyuncağı vazifesini yerine getiriyorlar. Üstelik kısırlaştırmaya din izin vermediği hâlde, sahipleri rahat etsin diye bu ameliyeye de boyun eğiyorlar.
Hikâyeler, fıkralar, menkıbeler de kedisiz olmaz. Nasreddin Hoca’nın getirdiği iki okka eti, kavurma yapıp yiyen hanımı, suçu kedinin üzerine atmış; Hoca’nın da kediyi tartıp iki okka geldiğini görünce, ‘Hanım bu kedi ise et nerede, et ise kedi nerede?’ dediği meşhurdur. Gerçi kedilerin hırsızlığı meşhurdur; ama zavallılar, kaybolan her şeyin suçlusu bilinirler.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.