Müslümanlığın gayesi nedir?

A -
A +
İslâm dini; insanların, dünyâda ve âhirette rahat ve mesut olmalarını sağlayan usul ve kâidelerdir.
 
Bir babanın veya annenin evlâdına olan şefkat ve merhametinden daha çok, kullarına şefkat ve merhamet eden Cenâb-ı Hak, insanları küfürden, dalâletten, sapıklıklardan, ahlâksızlıklardan, zulmetten, karanlıklardan, kötülüklerden, çirkinliklerden, bozukluklardan kurtarmak için, onlara “dîn” göndermiştir.
Umûmi bir tarif yapmak gerekirse “İslâm dîni”, Allahü teâlânın, Cebrâîl ismindeki melek vasıtasıyla, Sevgili Peygamberi Muhammed aleyhisselâma gönderdiği, insanların, dünyâda ve âhirette rahat ve mesut olmalarını sağlayan usul ve kâidelerdir.
Zâten “Müslümânlığın gâyesi” de, “insanları, İslâm-ı hakîkî üzere yaşatıp onların îmân-ı kâmil ile bu dünyâdan göçmelerini sağlamak ve Cennet’te ebedî saadete erişmelerini temîn etmektir.”
Bunlar da, ancak hakîkî rehberlerin yol göstermeleriyle elde edilebilir. Peygamber Efendimizin rehberliğiyle, câhiliye ehlinin nasıl saadet ehli olduğu (asr-ı sâdete kavuştuğu) meydândadır. Peygamberimizin vârisleri olan hakîkî ulemâ ve evliyânın rehberlikleriyle de, nice sarhoşların, kumar ehli kişilerin, bozuk ahlâklı kimselerin yüksek ahlâklı insanlar oldukları ortadadır.
 
MÜSLÜMÂN NASIL TARÎF EDİLİYOR?
 
“Müslümân”“mümin” de denilir. Mümin, Allah indinde çok kıymetlidir. Bir âyet-i kerîmede, “Eğer inanıyorsanız, en âlî/en yüce kimselersiniz”, diğer bir âyet-i celîlede ise, “Îmân edip sâlih amel işleyenler/yararlı işler yapanlar, mahlûkâtın en hayırlılarıdırlar” buyurulmuştur.
Müslümânların, müminlerin bütün vasıfları, Kur’ân-ı kerîmde de, Peygamber Efendimiz tarafından da bütün detaylarıyla anlatılmıştır. Ayrıca İslâm büyüklerinin de birçok sözleri bulunmaktadır.
Kur'ân-ı kerîmde “el-Mü’min” ve “el-Mü’minûn” isimlerini taşıyan iki sûre-i celîle vardır. “Enfâl”, “Mü’minûn”, “Ra’d”, “Furkân”, “Şûrâ”, “Ankebût”, “Zümer”, “Fetih” ve “Hucurât” sûrelerinde müminlerin birçok vasfı belirtilmiştir.
Gerek örgün eğitimde, okullarda, gerekse yaygın eğitimde de işin esâsı, hem kendisine faydalı, hem de âilesine, milletine, vatanına ve devletine, İslâmiyete ve Müslümânlara, hattâ bütün insanlığa faydalı birer unsur meydâna getirmektir.
Demek ki, terbiyenin, eğitimin gâyesi, iyi bir insan yetiştirmek ve bu insanı cemiyete faydalı bir hâle getirmektir. Zâten İslâm dîninde çocuk ve genç terbiyesinden, eğitiminden maksat da, çocukların ve gençlerin, Allahü teâlânın râzı olduğu, kulların beğendiği; âilesine, milletine, cemiyetine, vatanına, devletine ve bütün insanlığa faydalı birer insan olarak yetişmeleridir.
Şüphesiz ki, eğitimciler için nümûne-i imtisâl yani örnek insan, ideal eğitimci, bundan 14 asır evvel, tek başına teblîgâta başlayarak 23 sene gibi çok kısa bir zaman zarfında, târihin bir benzerini görmediği ve kıyâmete kadar da göremeyeceği 150.000 kâmil insanın meydâna gelmesine vesîle olan, asr-ı saâdetin baş mimârı sevgili Peygamberimizdir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.