Doğan Bey’in ardı sıra yürüdüler. Mutluydular...

A -
A +
Vadi boyunca uzanan, iki tarafı, asırlık at kestaneleriyle sıralanan yol tenhaydı.
 
 
Dik, yer yer ağaçlı kayalar, serin bir rüzgârla sarsılır gibi oldu. Hurufi, uçurumu fırsat belleyip atını sürmek istemiş meğer. Üryan’ın uyanıklığı ve cesareti sayesinde bu teşebbüsü de başarısız kaldı. Maria, böyle beklenmedik bir harekete sebep olduğu için mahcup oldu. Utandı. Sıkıldı. “Kaş yapıyorum derken, göz çıkaracaktım, az daha” dedi içinden.
Vadi boyunca uzanan, iki tarafı, asırlık at kestaneleriyle sıralanan yol tenhaydı. Daldan dala uçuşan serçeler, gelen muzaffer akıncıları selamlıyor, alkışlıyor gibi cıvıldaşıyordu.
Daha önce planlandığı şekilde, şehre giriş sırasına göre, yeniden düzen alındı. Sayım yapıldı. Bir noksanlığın olmadığı görülünce de;
- Haydi gidiyoruz, diyen, Doğan Bey’in ardı sıra yürüdüler. Mutluydular, fevkalâde huzurluydular, ne yorgunlukları kalmıştı, ne de korkuları.
Önde Doğan Bey ve Atmaca Nuri, onların hemen arkasında Maria, onun arkasında Üryan, ondan sonra Hurufi ve bir adamı, arkaya doğru Erkara, sonra Kripto’nun iki adamı, sonra Palabıyık, Hurufi’nin iki adamı, Aşır, sonra dilenciler, Boğa Hasan, Tüccarlar, Orhan Bey, Üryan’ın mağarasından alınan altın, gümüş, mücevherler tam dört at yükü tutmuştu. Altı at yükü de Maria’nın şatonun hazinelerinden aldığı mücevherler vardı. En arkada yedek atlar ve yardımcılarla birlikte Çekirge Ali yer alıyordu. Çekirge Ali, haber verip beklemeden atını değiştirmiş, ekibe geri dönmüştü.
Yükleri, silahlı muhafızları ve diğer zevatıyla uzaktan görenler, büyük bir kervanın intikaline benzetiyordu.
Hurufi, Erkara’yı yanı başında görünce;
- Osmanlı’dan yâr olmayacağını biliyordum Erkara.
Tecrübelerimde beni yanıltmadın. Helâl olsun sana!
Dedi. Sonra da tahrik etmek için durmadan laf attı, durdu edepsizce, şeytanca.
- Erkara Beymiş! Vezir olacakmış! Kaça satıldın söyle it!
- !!!
Erkara, kıvrandı durdu. Gidip gırtlağını sıkmak istedi. “Yüzdük, yüzdük kuyruğuna getirdik, biraz daha sabır Erkara” dedi kendi kendine. Başını salladı öfkeyle.
- Cevap versene sahte vezir! Kripto’dan daha fazlasını mı verdiler?.. Çektiğin haşhaşlar, Rum kızlarından bıktın mı yoksa?.. Dönek budala!.. En sonunda sattın bizi değil mi? Fiyatımız ne kadar?
- !!!
Erkara, laflarını duymamak için kulaklarını tıkadı. Hatalarını bir şamar gibi yüzüne karşı haykırmasından dolayı da ayrıca büyük azap duyuyordu. Nefsinin zoruna giden bu acımasız kelimeler, içini acıtsa da kendine az bile görüyordu. Dayanamadı:
- Söyle! Her şeyi say, dök ey ahmak adam! Anlat! Erkara’nın nasıl bir pislik olduğunu, herkes bilsin! Öğrensin. Yüzüme tükürsünler. Tekmelesin, tokatlasın, tozlu sokaklarda sürüm sürüm süründürsünler. Belki o zaman yaptıklarımın cezasını çekmiş, bir nebze vicdanen rahatlamış olurum.
Hurufi, beklemediği bu çıkış ve izahat karşısında şoke olmuştu. “Bu Türkleri anlamak gerçekten zormuş. Tanımak ise mümkün değil!” dedi içinden.
Erkara’nın haykırışlarını duyan Doğan Bey, geri kaldı. Yanına yaklaştı. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.