Kızlar Gülşah’ın acemi davranışına gülüştüler!

A -
A +
Nikâhlısını hemen yanı başında görünce, elinde olmadan "Doğan Bey!" diye haykırdı.
 
Gülşah, kendine siper ettiği ağaçların arasından kervanın iyice yaklaştığını gördü. Gelenleri karşılamak, herhangi bir izdihama mahal vermemek için bir grup, tam teçhizatlı asker, yol boyunca dizilmişti. Akıncıların yatağanları, kılıçları, kalkanları, mızrakları, atların koşumları, dizginleri yıldız gibi parıldıyor, göz kamaştırıyordu. Nikâhlısını hemen yanı başında görünce, elinde olmadan;
-Doğan Bey! Doğan Bey! diye haykırdı. Kızlar Gülşah’ın acemi davranışına ve aceleciliğine gülüştüler. Ayıp ettiğini, yanlış bir şey yaptığını, bir anlık dalgınlıkla arkadaşlarını unuttuğunu düşünen Gülşah, hemen sustu. Daha dikkatli olmaya gayret etti artık…
Kervan, beyaz konağın bahçe duvarına kadar iyice yaklaşmıştı. Diğer akıncıların yanı başında yakınları, etten bir duvar örmüştü. Gülüşmeler, bir şey verip, almalar hâlâ devam ediyordu. En önde gelen Doğan Bey, grubun önünde tek başına heybetle yürüyordu. Onun için de Doğan’ını çok rahat görüyordu Gülşah.
Durmadan sağa, sola bakarak gülümsüyordu yiğidi. Giyimine, kuşamına, üstündeki silahlara dikkat etti. “Biraz zayıflamış” dedi. Esir olduğu günleri, çektiği işkenceleri aklına geldi. Üzüldü. Kısa zamanda kendini topladı. Kalbi, küt küt atıyordu. Elini, başına götürdü. Olmadı sağ işaret parmağını ağzına aldı, canını acıtacak kadar ısırdı. Bağırsa, “Doğan!” dese, duyabileceği bir mesafedeydi. Ama diyemiyordu işte. “Eminim ki O da şimdi aynı şeyleri düşünüyordur” diye geçirdi içinden.
Arkadaşlarından ve oradakilerden utanmasaydı, fırlayacak, gidip boynuna sarılacaktı ve sonra da; “Hoş geldin yiğidim, sefalar getirdin” diyecekti ki Doğan Bey, Maria’ya işaret ederek konağa yöneldi. Bu beklenmedik hareket karşısında Gülşah’ın nefesi kesildi. Gözlerine inanamadı. Acaba rüya mı görüyordu? Oysa güneş tepede, insanlar yollara dökülmüştü. Gördüğü düş falan değil, gerçeğin ta kendisiydi. Sevinçten ve hayretten dizlerinin bağı çözülür gibi oldu. Onlardan önce eve varmak için var gücüyle koştu. Kızlar oldukları yerde kalmış, olanlara bakıyordu.
                ***
Kasım ayının bu güneşli gününde, Ulucami’nin bütün kapıları, pencereleri açık tutulmuştu. Kıble tarafındaki duvarı kaplayan kufi hat altında, rahle başında oturan Emir Sultan Hazretleri, beyaz, kibar eliyle padişahın fermanını ve Mevlid-i şerifin yazılı olduğu bazı sarı sayfaları okşar gibi, nazikçe çevirdi. Önündeki işlemeli ceviz rahleye tutunarak ayağa kalktı. Elindeki beyaz mendille alnında biriken terlerini sildi ve kısa bir konuşma yaptı.
Padişah Yıldırım Han’ın fermanını ise Beyazıd Paşa okudu. Câminin içindeki ve dışındaki cemaat ayakta edeple, muhabbetle dinledi her ikisini de. Aşırı izdiham ve kalabalık da dile getirilerek cemaatin saflarını sıklaştırmaları ve sonra oturmaları gerektiği istendi.
                ***
Doğan Bey, Maria’yı Gülşah’ına teslim etmiş, hasret ve özlemini bağrına basarak, vakit kaybetmeden tekrar gelip, yerine geçmişti. 
Kervan Ulucami-i şerife doğru meraklı bakışlar altında ilerlerken, gittikçe kalabalık da artıyordu. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.