"Bırak ders vermeyi de işimize bakalım...”

A -
A +
“Hiddetlenme Beyzadem! Bir daha bu konuyu açmayacağım! Söz!..”
 
Doğan Bey, parlak siyah kaşlarını kaldırdı. Neftî, iri gözleri daha da büyüdü. Sanki derinlerden dışarı fırladı. Beyaz oğlak derisinden kalpağın altında daha bir heybetli görünen başını lâ havle… manasında sağa sola çevirdi.
“Sen kafanı Timur’la bozmuşsun galiba!”
“Niçin?”
“Karşılaştığımız günden beri belki kırk defa aynı şeyleri söyledin de ondan. İstersen anlatayım ne diyeceklerini. ‘Timur mu? Timur en azgın bir filden daha güçlü, kükreyen bir aslandan daha heybetli, tilki kadar kurnaz, yılan kadar zehirli, keçi kadar inatçı…’ daha neler, neler? Yine sayayım mı?.”
“Hiddetlenme Beyzadem! Tamam! Tamam! Bir daha bu konuyu açmayacağım! Söz!..”
Doğan Bey, zoraki arkadaşının açıklamalarına inanmamakla birlikte “İstersen daha da anlat!” diye fısıldayarak yoluna devam etti. Onun derdi hedefine bir an evvel kazasız belâsız varmak, iş işten geçmeden Yıldırım Han’ın beklediği malumatı ona ulaştırmaktı.
Yerden bulgur gibi fokurdayarak kaynayan suyun sesi hiç bitmeyecek bir melodi gibi işitiliyordu. Elli, altmış kulaç uzakta mini bir göl büyüklüğünde görünen gözenin başında edepsizce uzanmış kılıksız adamı görünce sordu:
“Şu ileride yatan da kim ola?”
“Merak ettiğin adam!
“Yani?”
“Dağtartan karındaşım.”
“İlk defa duyuyorum böyle bir isim.”
“Benimkisini de ilk defa duymuştun. Bizim memlekette her insanın başarısına veya becerisine göre bir ad takarlar civanlara. Öyle bedavaya isim koymazlar er olana. Mesela boğayla güreşip yenenlere; ‘Boğaç’ adını yakıştırdıkları gibi.”
“Ya başarılı olamayanlar?”
“Onlar zaten adam yerine konmaz! Çoğu isimsiz kalır. Uşaklık yaparlar ona buna… Mutlaka ne yapıp edip bir şeyler becermeli…”
“Ha bu Dağtartan dediğiniz neyi becerdi?”
“Dedim ya sırrı isminde...”
“Yani dağları tarttığı için o ad layık görülmüş bu civana. Öyle mi demek istiyorsun?”
“Aynen öyle!”
“Güldürme beni… Eee!.. Başka?!.”
“!!!”
Yan yana yürüyerek iyice yaklaştılar upuzun yatan hırpani kılıklı adama. Doğan Bey susmuştu. Serçetutan durmadan anlatıyordu...
“Hayatta bazı önemli günler, kişiler vardır. Ehemmiyetlerinden kimsenin şüphesi yokken yine de iltifat etmeyenler çıkabilir. Senin gibi garipseyenler olsa da onlar hep yücedirler. Mesela herkes kendi işini kendi yapsaydı, kimsenin kimseye ihtiyacı olur muydu?.. Seni bize kadar getiren güç nedir? Hadi gitsene tek başına Acem diyarına göreyim.”
“Allah aşkına bırak ders vermeyi de işimize bakalım” diye yalvarır gibi baktı. Elinde olmadan bıyıklarını büktü. Birkaç haftadır tıraş olamamaktan dolayı uzamış sakallarını kaşıdıktan sonra Doğan Bey, diğerinin marifetlerini sordu;
“Peki, öbür yiğidin ne gibi hususiyetleri var?”
“O mu? Çok daha farklı desem iyice şaşıracaksın!”
“Bırak şaşırayım. Sen yine de anlat.”
“Şeey!…”
“Ney?”
“Seyrekbasan Bey…”
“Yani adımlarını genişçe mi atıyor?..”
“Ne genişi… Bir ayağını bu tepeye bastıysa, diğerini de öbürüne. Gerisini artık sen hayal et.”
“Tamam! Tamam anladım! Fazla açıklamana gerek kalmadı canım!” DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.