“Ne geveleyip duruyorsun daha açık konuşsana!..”

A -
A +
“Haklı olmak bir şeye yaramadı Beyim! Benim gibi birine hayır dediler! Hayır!..”
 
Şimdi susma zamanıydı Seyrekbasan’a göre. “Bak daha yarını beklemeden yelkenleri indirdi” diye düşünürken Serçetutan hakikaten hareketlerini toparlamış, daha makul davranıyordu. Ses tonu dostçaydı bu sefer;
“Nerede yanlış yaptım Seyrekbasan arkadaşım söyler misin?
“!!!”
Önce bocalayan Seyrekbasan, fırsatı yakalamışken aklına gelenleri bir bir sıraladı;
“Sizin hiç kusurunuz yok… Onların da kendi reyleriyle verecekleri bir karara benzemiyor bu! Bölgenin seçkin beyi olarak tenezzül ettin bir köle kıza dünürcü gönderdin… Normal yoldan talip oldun hem de… Daha ne yapacaktın ki?
“Bir ay mühlet istediler ‘hayhay’ dedim… Sonra verdikleri cevaba bak sen!”
“Haklısın efendim!”
“Haklı olmak bir şeye yaramadı Beyim! Hayır! Hayır! Bana… Benim gibi birine hayır dediler! Hayır!”
“Alçaklık!”
“Nasıl reddeder beni! Nasıl?
“Reddedemez efendim… Reddedemez de… Reddettirmişler.”
“Ne geveleyip duruyorsun? Daha açık konuşsana!”
“Şey efendim! Açıkçası reddettirmişler… Yani bağlı bulunduğu biri mi ne varmış? O, ‘Bu izdivaç olmaz’ demiş… Onlar da size ‘hayır’ demişler... Hepsi bu!”
“Bu densiz de kim olurmuş? Onun bunun evlenmesine karışırmış… Şunu doğru dürüst anlatsana be adam!”
“!!!”
Buraya kadarını iyi kötü hâlleden Seyrekbasan, bundan sonrasını nasıl tamamlayacağını hiç hesaba katmamıştı. Acaba ne deseydi de bugünü rahat bir şekilde geçiştirseydi? Sonra gerçeği öğrendiğinde yalancı durumuna da düşmek istemiyordu. İnsanoğlu çiğ süt emmişti. Ne olur, ne olmazdı? Seyrekbasan elinde olmadan yutkundu. Anlatmaya kararlı olmasına kararlıydı da nereden başlayacaktı? Mesele oydu işte...
“Ne susup duruyorsun çatlatacak mısın beni?”
“Şeey!”
“Ney?”
“Anlatayım efendim…”
“!!!”
“Mahperi Hanım… Timur Han’ın hocasına bağlıymış… Yani sözünden çıkmazmış. Ona danışmadan da bir iş yapmazmış…”
“Eee!…”
“Anlayacağın efendim o kız, ehli tarik biri… Yani hem Timur Han’a, hem de hocasına tâbi…”
“!!!”
“Siz dünürcü olunca… Mahperi Hanım kararsız kalmış… Timur Han’a, o da hocasına haber yollamış… Ne cevap vereyim diye? Onlar da ‘hayır de’ demişler… Mahperi de emre uymuş…”
“Vay be! Köle sultan olmuş haberimiz yok. Timur tamam da, o hoca denen adam da kimmiş?”
“Şee... Şey!”
“Yoksa başını ezdiğim o âsilerin avanelerinden biri mi? Aklınca bizden intikam alıyor olmasın… Peki, adı neymiş?”
“Yâkûb…”
“!!!”
“Yâkûb-i Çerhî!”
“Yâkûb-i Çerhî mi?”
Yeni uyanmış erkek bir aslan sessizliğiyle doğrulan Serçetutan’ın öfkeden kızaran yüzü daha beter karardı, soldu. Gür kızıl kaşları çatıldı. Sürüngen bakışlı küçük gök gözleri açıldı. Tiksinti ve nefretle kılıcını çekti:
“Benim kibarlığımdan bir şey anlamayanların, buyruğumu yerine getirmeyen âsilerin başını, o zaman ben keserim!..” diye kükreyerek katı kalpli, zayıf yapılı ve boyun eğmez Seyrekbasan’ın üzerine yürüdü… DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.