"Hastalıkların en büyüğü kalp hastalığıdır komşum!.."

A -
A +
Kurumuş göz pınarlarından iki damla yaş ayaklarının dibine düşüvermişti.
 
Aynı ses; ağır, kulağına hoş gelebilecek ahenkli bir tonla:
- Sana diyorum Zülküf!
- Tabii komşum ve arkadaşınım. Arkadaşınım, muhterem komşum. Niçin kurtardın beni? Bıraksaydın cayır cayır yansaydım da bu hâllere düştüğümü görmeseydim!
- İnsanı yaşatmak maharettir Zülküf!
- Sizin için öyle! Alçaklar için değil!
- Öyle deme Zülküf!
- !!!
Hacı Bayram ayakta olduğundan biraz yukarıdan gülen gözlerle, seçilmiş en güzel sözlerle bakıyordu Zülküf’e. Bu nefsinin esiri olmuş komşusu pek yalnızdı anlaşılan. Kurumuş göz pınarlarından iki damla yaş ayaklarının dibine düşüvermişti.
Bu sefer iki eliyle göğsüne bastırdı, kalbini masaj mı ediyordu yoksa.
- Hastalıkların büyüğü kalp hastalığıdır komşum!
- Bir de hastalığını bilmiyorsa vay hâline!
- Bilir bilmesine de…
- Zülküf!
- Efendim, Numan Bey kardeşim!
- Sen beni kaç senedir tanıyorsun?
- Bebekliğimizden beri.
- Sizi, ailenizi üzecek hiçbir kötülüğüm oldu mu?
- Sizin kötülüğünüz hiç olmadı, benim de hiç iyiliğim olmadı! Kendime, zavallılığıma, zulümlerime üzülmez olur muyum! Çok üzülüyorum çok! Siz de üzülmüştünüz! Ben sizleri nahak yere üzdüğüme üzüldüm, siz de benim garip hâlime. İşte şimdi olduğu gibi… Evet, sen ilim ehliydin, çok hisliydin. Ben ise kârını, zararını bilmeyecek kadar gözü dönmüş, kötülükten mada bir şey düşünmeyen zavallı! Bırak beni, güzel huylu güzel efendim! “Armut ağacından nar, edepsizden de ar beklenmez!” Ben bitmişim, çamur değil, gübre deryasına batmışım gırtlağıma kadar!
- Cenab-ı Allah affedicidir, affedenleri de pek sever.
- !!!
Önüne bakarak konuşuyordu Zülküf. Göz göze gelmek istemiyordu demek. Numan, huşuyla devam ediyordu dinlemeye. Bu hiç yaşamadığı hadiseler, olaylar sanki yüzlerce yıl içinde bir yerlere sıkışmış, şimdi tortulu bir turşu suyu gibi yol bulmuş akıyordu dışarıya.
Her konuştukça pişmanlıktaki samimiyeti de ortaya çıkıyordu. Herkes onu affetse de Zülküf’ün kendini affedecek hâli yoktu. Yaptıkları yenilir, yutulur işler değildi. Masum bir âlimin hanesine, canına tam kastetmişti. Olacak şey miydi?
           ***
Bu kaçıncı ihaneti ve kaçıncı kurtarmaktı Zülküf’ü?
Pervane misali ateşlere atılanları görüp “bana ne” deme şansı yoktu mürşid-i kâmillerin.
Zülküf’ün bu acımasız, sebepsiz kıskançlığı zulüm derecesine çıktığı hâlde Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri hiç değişmemişti. Ona karşı ne bir kem söz, ne şikâyet, ne serzenişte bulunmamış; “günahlarımızın çokluğundan hep” deyip suçu kendinde aramış, kendi nefsini kınamıştı. Büyüklerin işine akıl sır ermiyordu.
Hacı Bayram, Zülküf’ün yaralarını sardı, sarmaladı. O ise utancından ne yapacağını şaşırmış, yüzü yerde sadece ağlıyordu. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.