"Şunu peşinen söyleyeyim ki bu kalemin beş hususiyeti var"

A -
A +
"Bu yüzden bazı acılara göğüs germeyi öğrenmelisin, bu acılar seni daha iyi biri yapar."
 
Yemek için yine öncelik sırası çocukların ve kocasının. “Eğer uyumak ve yemek imkânı gerçekten kalmadıysa, yaşama isteği de kendiliğinden kayboluyor olmalıydı anacığında" diye düşünüyordu ki babasının sesi duyuldu:
- Ali, uyandın mı evladım?
- Nasıl uyuyayım ki babacığım? Sokak lambası direkt gözümün içine vuruyor “uyan” der gibi, caddeler, araba motor ve korna sesleri, insan bağrışmaları “hadi miskinler ne duruyorsunuz” der gibi üzerimizdeki yorganı çekip alıyorlar. Uyu uyuyabilirsen artık. Başkalarına iş bırakmıyorlar maşallah!
- Bakıyorum uyku meselesinden dolayı dertlisin Ali’m!
- Ne kadar kıyısında olsak da şehir hayatı böyle olacağa benziyor babacığım.
- Oo maşallah! Çözmüşsün meseleyi Ali’m. Bir de şu öğretmenlerinin senden istediği yazma meselesini çözebilsen.
- İşte o kolay olmayacağa benziyor babacığım...
 Ali, babacığının iyice yanına yaklaştı. Sofranın üzerindeki kâğıt demetlerine baktı. Boynunu bükmüş, öyle masumane babasının itinayla yazdıklarını seyrediyordu. Ne aklına geldiyse toparlandı, önce boğazını temizledi Ali:
- Şey Babacığım!
- Buyur evladım!
- Başımızdan geçenleri mi yazıyorsun?
- Öyle başımızdan geçen mühim ne olabilir ki Ali’m?
- Ne bileyim aklıma geldi! Belki de benimle alakalı bir hadise veya bir hikâye olmalı diye
düşündüm...
 Güngörmüş, tecrübeli adam biricik evladının bu merakına lakayt kalamıyordu. Yazmayı kesti, gülümsedi ve oğluna şöyle baktı:
- İyi düşünmüşsün evlat! Doğru, senin hakkında veya şöyle diyeyim; sizin gibi gençlere ders olsun, ibret alsınlar diye yazıyorum. Ama kullandığım kurşun kalem yazdığım kelimelerden çok daha mühim. Ümit ediyorum bu kalemi sen de seversin.
Ali, kaleme merakla ve oldukça da dikkatlice baktı ama diğer kalemlerden farklı, dikkate değer bir şey göremedi;
- Babacığım; iyi ama bu kalem, gördüğüm diğer kalemlerden hiç farklı değil ki!
- !!!
Ne deseydi Yusuf Efendi iyiydi? Sadece gülerek, biricik evladının kestane rengi saçlarını okşadı.
- Bu, tamamen eşyalara nasıl baktığınla alakalı evlat. Şunu hemen peşinen söyleyeyim; bu kalemin beş mühim hususiyeti var.
- Allah Allah! Ne de çok maharetliymiş. Neymiş onlar babacığım?
- Önce söyleyeceklerimi mühimsemen lazım.
- Elbette…
- Öyleyse anlatayım. Bu mühim hususiyetleri iyi anlar, sen de inanırsan bu geçici fâni dünyayla hep barışık bir insan olarak hayatını devam ettirirsin! Tercih senin elinde evlat!
- Peki babacığım; merakla dinliyorum.
- Birincisi: Harika şeyler yapabilirsin ama attığın adımları yönlendiren bir el, diğer bir ifadeyle bir büyük kuvvet olduğunu asla unutma. Bizim için bu Allahü teâlâdır ve her zaman kendi kuvvet ve kudretiyle bizi o sevk eder, yönlendirir.
"İkincisi: Zaman zaman her ne yazıyorsam durmam ve kalemimin ucunu açmam icap eder. Bu kaleme biraz acı çektirse de neticede daha sivri olmasını sağlar. Bu yüzden bazı acılara göğüs germeyi öğrenmelisin, bu acılar seni daha iyi biri yapar. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.