"Söylemek bizden, tatbik etmek sizden evlat..."

A -
A +
Bu sabah babasının keyfi yerindeydi. Anne kahvaltıya çağırana kadar bir şeyler daha öğrenmeliydi.
 
Babasının anlattıklarını dikkatle dinliyordu Ali:
- Anlıyorum babacığım. Diğeri neydi?
- Üçüncüsü: Kurşun kalem, yanlış bir şey yazdığında bunu bir silgiyle silmene her zaman imkân tanır. Yaptığımız bir şeyi sonradan düzeltmenin kötü bir şey olmadığını anlamalısın, aksine bu bizi adaletli olmaya teşvik eden, hatadan dönmemize yarayan en mühim unsurlardandır.
- Bu da çok mühimmiş babacığım.
- Dördüncüsü: Kurşun kalemin en mühim kısmı bence, kalemin yapıldığı ağacı ya da dışarı yansıyan şekli, rengi değil, içerisinde yer alan gri kurşunudur. O yüzden her zaman kendi içine bakmalı, onu muhafaza edip korumalısın ki daima yazabilesin.
- Bu da ibretlik.
- Beşincisi ve son hususiyet: Kurşun kalemin her zaman bir iz bırakmasıdır. Aynı şekilde sen de hayatta yaptığın her şeyin bir iz bırakacağını bilmeli ve her hareketinin farkında olmalısın ki daima güzel izler bırakacak şeyleri yapabilesin…
- Sabah sabah büyük ders oldu babacığım. Yazmaya niyetli herkesin bilmesi lazım gelen mühim sırlar bence.
- Söylemek bizden, tatbik etmek sizden, her şey Cenab-ı Allahtan…
Ali’nin, çeşitli bahanelerle önüne çıkan, hatta dayak atmaktan bile çekinmeyen Yılmaz’ın durumunu ve ona nasıl muamele etmesi lazım geldiğini açık açık söylemesi mümkün değildi. Babacığı, hele anacığına… Allah muhafaza inme inerdi. Ama bu meselede onların fikirlerini öğrenmek de istiyordu. Nasıl edip de buna benzer bir sual sorabilseydi. Tam da kıvamındaydı. Babasının keyfi yerindeydi. Anne kahvaltıya çağırana kadar bir şeyler daha öğrenmeliydi.
- Babacığım bir şey soracağım ama nasıl diyeceğimi bilemiyorum.
- Kolayı var.
- Nasıl
- Önce eşyalardan birini sor. Mesela “Babacığım boya malzemelerini bugün getirmemişsin” gibi.
- Tam anlayamadım ama. Babacığım saçlarını niçin çok kısa kestiriyorsun?
- Bak ne güzel sual oldu. Hemen cevaplıyayım. Berbere gitmiyorum. Evde eski bir saç tıraş makinesi var; Şükriye Hanım’a veriyorum, o, birkaç dakikanın içinde çayır gibi dümdüz ediyor. Biz de bir iki ay tıraş denilen meseleyi unutuyoruz.
- Babacığım birisi size kızsa ne yapardınız?
- Ne mi yapardım? “Ben de ona kızardım” demiyorum; çünkü benim tabiatıma aykırı. Görmezlikten, duymazlıktan gelirdim, illa da duyurmak canımı yakmak istiyorsa; bu sefer dostça konuşurdum. Niçin böyle bir şey yaptığını, suçumun ne olduğunu sorardım. Buna rağmen illa da kıllık olsun kabilinden üzerime üzerime geliyorsa; becerebilirsem bir ihtiyacını karşılar, onun zulmüne mâni olmaya çalışırdım.
- Ama baba…
- Bu söylediklerim o kadar da kolay değil Ali. Bak sana bir mini menkıbe anlatayım. Babam da bana anlatmıştı senin yaşındayken. Çok hoşuma gitmişti o zaman. Sen de kendi evlatlarına anlatırsın yeri ve vakti geldiğinde.
- Aman baba! Anlat dedemin size anlattığını. Meraklandım da…
DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.