"Birisi canımızı yaktığında onu kuma yazmalıyız!.."

A -
A +
"İki arkadaş güle oynaya sefere çıkmışlar. Nasıl olmuşsa aralarında bir münakaşa çıkıyor!.."
 
Yılmaz, öğretmenine döndü ve dedi ki:
- Hocam siz de maşallah şairmişsiniz.
- İltifatınız için teşekkür ederim Yılmaz. Biz nere şairlik nere… Her neyse mevzumuza dönelim. İki arkadaş güle oynaya sefere çıkmışlar. Yol boyunca havadan, sudan hem konuşuyor hem de çabuk ve rahat bitmesine gayret ediyorlarmış...
- !!!
- Nasıl oluyorsa bir meseleden dolayı bir konuda hemfikir olamıyorlar, aralarında münakaşa çıkıyor, iş kavgaya kadar varıyor. Yolculuğun bir noktasında bu basit münakaşa birinin diğerine bir okkalı tokat atmasına kadar varıyor.
Tokadı yiyenin fena bir şekilde canı acıyor ama arkadaşına karşılık vermiyor, sadece bir dal parçası bulup yakında gördüğü kuma şöyle yazıyor: "BUGÜN EN İYİ ARKADAŞIM BENİ TOKATLADI!” 
Arkadaşı yazıyı okuyor ama o da “niçin böyle yazdın” veya başka bir şey demiyor, yola devam ediyorlar. Dağlar aşıp birçok sıkıntılar çekip kan ter içinde yemyeşil bir vahaya varıyorlar. Yorgunluklarını atabilmek, yıkanıp temizlenmek için suya girmeye karar veriyorlar. Olacak bu ya tokadı yiyen, bu sefer de bataklığa saplanıyor, bir türlü çıkamıyor ve gittikçe de derine doğru çekiliyor. Boğulmaya ramak kalmışken durumu gören arkadaşı hiç tereddüt etmeden koşup kolundan tuttuğu gibi yukarı çekiyor. Yani anlayacağınız önce tokat attığı arkadaşına bu sefer de canı pahasına yardım edip onu ölümden kurtarıyor. Biraz istirahat edip akılları başlarına gelince boğulmadan kurtulan, demir bir çivi buluyor, en yakındaki yerli kayaya şöyle yazıyor: "BUGÜN EN İYİ ARKADAŞIM HAYATIMI KURTARDI…" Tokadı atan ve hayat kurtaran; bu yazıları yazana soruyor: "Arkadaş yol boyunca manidar şeylere şahit olduk ama bu yazdığın yazıların ne manaya geldiğin pek anlayamadım. Canını acıttığımda kuma yazdın, şimdiyse taşa, niçin?" 
Yazıyı yazan, biraz tefekkür edip düşündükten sonra şöyle tarihî bir cevap veriyor: "Birisi canımızı yaktığında kuma yazmalıyız ki affedip bağışlama rüzgârı silebilsin ama biri bizim için iyi bir şey yaparsa onu da granit bir taşa kazımalıyız ki hiçbir rüzgâr silemesin, unutturmasın o güzelliği, o iyiliği…”
Çocuklar senelerdir birlikteyiz. Birinci sınıftan başladık, dördüncüyü de bitirmek üzereyiz. İnsan ömründe az değil bu kadar beraber olmak. Onun için talebelerle hocaları arasında aile münasebetlerine benzer mühim bağlar oluşur. Ölünceye kadar da unutulmaz. Dört senedir acı, tatlı günler yaşadık. Hayat böyle akıp gidiyor. Ne yapıp edip ACILARINIZI KUMA VE İYİLİKLERİ TAŞA YAZMAYI ÖĞRENİN derim.
Hayat sanıldığı kadar uzun da değil ve son pişmanlık fayda vermiyor. Güzelliklerle dolu bir dünya istiyorsak; önce kendimizi düzeltmemiz lazım. Bu ancak içindekilerin güzel huylu olmasıyla mümkündür. Elbette ki herkesi kereste gibi aynı boyda, aynı evsafta düşünmek mümkün değildir. Şu mümkündür; mizacımız, yetişme tarzımız ne olursa olsun başkalarının hakkına hürmetkâr olmak. Başkalarına saygı olunca iş kendiliğinden düzeliyor zaten. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.