"Erzurum’un dillere destan şanlı savunmasını anlatır mısın dede?"

A -
A +
Elif ezik, mahcup vaziyette parmaklarıyla oynayarak konuşmaya başladı. O eski şımarık hâlinden eser yoktu.
 
Elif nazlı bir tavırla:
 - Ne konuşacağız hiiiç… Müdür de öğretmenim de sevmemi istiyor.
 - Kimi?
 - Kimi olacak o düğmeli çocuğu!
 - !!!
 Bu beklediği cevabı alan Abdullah Dede, hâlinden memnundu. Bıyık altından gülümsemeye başladı. Bir taraftan bütün sevecen hâlini muhafaza ederek, torununun konuşmasını istiyordu.
 - Eee ne var bunda? Sevgiden zarar gören olmamış ki kızım… Pekiii... Başka neler konuştunuz?
 - !!!
 Elif ezik, mahcup vaziyette parmaklarıyla oynayarak konuşmaya başladı. O eski şımarık hâlinden eser yoktu. Abdullah Dede içinden; “Sözde sihir tesiri var” dedi, torununun cevabını bekledi sakince.
 - Düğmeli çocuğun babası hakkında sizin söylediklerinizin aynısını müdür bey de Nuri öğretmenim de anlattı. Gerçekten Ali'nin babası kahramanmış. Şanlı ay yıldızlı bayrağımızı hainlerin elinden zorla çekip almış, kurtarmış, hem de çok tehlikeli şartlarda…
 - O tehlikeli şart dediğin kızım, "kurşun yağmuru altında…" Tabii düşman da boş durmuyor. “Burası bizim” dediğimiz yerlere, onlar da bayrağımızın dalgalanmasını istemiyorlar. Onun için ellerinden geleni yapıyorlar. Ne canlar kaybediliyor.
 - Evet dedeciğim, nice insanlar şehit düşüyor bu uğurda.
 - Buna sen de sevinmelisin kızım… Düşün bir kere bütün memleketimizin gıpta ettiği bir kahraman çıkıyor, mahallemizden. 
 - Orası öyle ama!
 - Ali'nin babası, vatanımız için kanını verdi. Bu az şey değil. Onun için babasını da Ali'yi de de sevmelisin. Yalnız sen değil biz de sevmeliyiz hem de çok!
 - Söz verdim seveceğim de… Ali’nin babasının kahramanlıklarına pek inanasım gelmiyor… Aklım almıyor… Bunu öğretmenime de söyledim.
 - Peki, öğretmenin ne dedi?
 - İnanmadığımı anlayınca yüzüme baktı: “Dedene söyle sana ikinci adının nereden geldiğini, niçin bu ismi koyduklarını, sonra Erzurum’un gururu şanlı Aziziye Tabyaları Müdafaasını, ‘93 Savunması’nı ve onun kadın kahramanı Nene Hatun’u anlatsın…” dedi.
 - Öğretmenin de pek fenaymış. İşi bize havale ederek kurtulmuş kendince.
 - Sahi bana neden yalnız Elif değil de Elif Hatun ismini koydunuz? Bir de Erzurum’un dillere destan şu şanlı savunmasını anlatır mısın dede?
 - !!! 
 Abdullah Dede oldukça keyiflenmişti. Ayağa kalktı. Oturduğu yün minderini kabarttı. Halı yastığını düzeltip gülerek sakalını sıvazladı. Elif, hayranlıkla dedesini seyrediyordu ki:
 - Haaah!.. Haaah! Haa… Anlatırım kızım, anlatırım tabii... Yalnız dur şöyle rahatça bir oturayım bakayım…
 - Şöyle otur… Yastığa da yaslan dedeciğim. Hııh tamam!
 - Haaah haah haaa öyleee hahhh gel… Gel sen de şöyle otur bakayım… Hah daha yakınıma, daha yakınıma gel. Beri gel bakayım. Hah tamam oldu işte. Şimdi dinle bakalım.          
 - Hadi bakalım dedeciğim başka bir bahanen kalmadı.
DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.