Ağlayarak çıktıkları yayladan gülerek inmişlerdi...

A -
A +
Burada havalar kapanmaya görsün; ne dışarılardan giden gelen olurdu, ne de arayan soran...
 
 
Yedi sekiz ay “ha öldü, ölecek” diye beklenilen Lütfü Hoca, eskisinden daha kuvvetlice ayaklanmış, vazifesine; kaldığı yerden başlamıştı. Herkes memnun, sevinç gözyaşları dökerken, o da mübarek ve muhterem hocasının şu beyitleriyle insanların hislerine tercüman oluyordu:
 
Seyreyle güzel kudret-i Mevla neler eyler?
Allah’a sığın Adl-i teâlâ neler eyler?
 
Elbet yürüdür fermanını Kâdir u Kayyûm.
Herkese lâyık sırr-ı tecellâ neler eyler?
 
Âlemleri var eyleyen Allahü Alîm’dir.
Gözler göricek mihr-i muallâ neler eyler?
 
Eltâf-ı Kadîm rahm-i Azîm Bârî teâlâ.
Kerem-i kerîm şems-i mücellâ neler eyler?
 
LUTFÎ der-i dergâh-ı İlâhî’de sebât et.
Nazlı niyâz et Hakk’a temennâ neler eyler?
                                 ***
           GÜÇ KUVVET ZİYADESİYLE
Ağlayarak çıktıkları yayladan gülerek inmişlerdi. Mevlâm neylerse güzel eyliyordu. Harman ve hasat mevsimi bereketli geçmiş, un, den, bulgurlar, yağ, peynir kilerlere, ambarlara yerleştirilmiş, kışa tam hazırlanılmıştı. Burada havalar kapanmaya görsün; ne dışarılardan giden gelen olurdu, ne de arayan soran. Herkes köy içinde birbirlerine destek olur, ayakta ve hayatta kalma mücadelesi verirdi. Dayanışma, yardımlaşma, paylaşma had safhadaydı. Birinin bir eksikliği duyulmaya görülsün; anında, onun haberi olunmadan, kim yaptı, kim etti bilinmeden giderilir, kimse boynu bükük çaresiz bırakılmazdı. Anlayacağınız; çok güzel insanların yaşadığı bir köydü VERİNTAP…
Çocuklar kendi aralarında envaiçeşit oyun oynardı; fanifini, kız taklası, güvercin taklası, çelik-çomak, fırfılik çevirme, aşık… Aşık deyince onların isimlerinden bahsetmeden geçemeyeceğim. Eneke; en iri ve düzgün aşık, gövdesine kurşun dökülerek ağırlığı artırılırdı. Aşıkların dört tarafının dört ismi vardı; şek, mire, çiğ, töh. Şimdiki nesil için bir mana ifade etmeyen bu isimler; nereden, nasıl gelmiş bugünlere kadar bilen yoktu. Herkes büyüklerinden gördüğü gibi öğrenir, hayat yoluna o minval üzere devam ederdi. Hele bir de renk renk boyanması vardı. Analar halı, kilim, cecim ipliklerini boyarlarken çocukların bir torba içinde bu masum isteklerini geri çevirmez, bir köşeye sıkıştırıverirlerdi. Bir de lezlemesi yapılırdı ki sormayın. Hem boyalı, hem lezlenmiş ve de kurşun dökülmüş enekesi olanın fiyakasından geçilmezdi. Kemikler saatlerce bir taşa sürtülür altı ve üstü mümkün olduğunca düzleştirilirdi. Çocuklar onları bir çizgi içine dizer, belli bir mesafeden vurup çizgi dışına çıkartmaya çalışılırdı. Her mevsimin çocuk oyunları da, gençlerin meşguliyeti de farklıydı burada. Uzun kış gecelerinde delikanlılar herfene yaparlar, geç saatlere kadar türkü söyler, bar oynarlardı. Her cuma cirit, her fırsatta da kol taşı atar, güreşirlerdi.
DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.