Çocukluğunun geçtiği topraklarda nice hatıraları vardı...

A -
A +
Biraz çevreyi seyrettiler. Güney’den Kızlardüzü’ne, oradan ta Pertivan’a kadar her taraf yemyeşildi...
 
Bu ayaküstü konuşma ve şakalaşmaların üzerine Lütfü Hoca’nın “Anacığım da bekliyor…” demesine hacet kalmamıştı. Çay, akşam yemeği paylaşılmış ve son nokta konulmuştu. Hep birlikte Faik Çavuşlara gidildi. Yenge hanım, kuymak pişirmiş, çay içme daveti, ziyafete dönüşmüştü âdeta.
Uzun günün akşamına daha vardı. Dursun Efendi müsaade isteyip evine giderken iki çocukluk arkadaşı, Keremgil’in dükkânına uğradı, kardeşi Osman’ın borcu olup olmadığını sordu. Olanı kapattı, köprüden geçti, Ağtaş’ın eteklerinden Şehrigil’in değirmenin başına geldiler. Biraz çevreyi seyrettiler. Güney’den Kızlardüzü’ne, oradan ta Pertivan’a kadar her taraf yemyeşildi. Çocukluğunun geçtiği bu topraklarda çok hatıraları vardı. Neler aklına gelmiyordu ki?
Askerden geldiğinde, akrabalarını görmek için köye gelmişti. Çocukken Hafız Lütfü’ye âşık olan komşu kızlarından biri, geldiğini duyunca bu fırsatı kaçırmak istemeyip doğru Küçükana’ya gelmiş: “Bohçamı hazırladım, bu gece Hafız Lütfü’ye kaçacağım, haberiniz olsun!” deyince ortalık karışmış. Küçükana dedikleri Nezaket Ana, kocasına meseleyi açıyor, o da koşup arıyor Faik Çavuşlarda buluyor yeğenini.
- Çabuk ol Lütfü gidiyoruz!
- Nereye emmi?
- Konuşma da hemen yola çıkalım!
- Ne var, ne oldu bu telaşın da ne? Yoksa babama mı, anama mı bir şey oldu?
Dediyse de o sadece “Hadi vaktimiz yok, köyden çıkalım…” diyor, başka bir şey demiyordu. Bir de durmadan birilerine saydırıp yağdırıyor, beddualar ediyordu…
Alelacele eve uğradı, hususi eşyalarını topladı, tam yola çıkacaklardı ki Faik Çavuş koşarak, nefes nefese içeri girdi. Hüseyin emminin kulağına bir şeyler söyledi. Telaş içinde eli ayağı birbirine karışan Hüseyin Çavuşun rengi hepten atmıştı. Hanımına; sıkı sıkıya; “Bu akşam evde kalmamasını, Abdullah veya Hamdullah emmilerden birine gitmesini, kapıyı pencereyi kapatıp kilitlemesini…” tembih edip İd’e gidecek yoldan değil de Vuslat Beylerin evlerinin yanından, İsmail Ağagil’in kavaklıktan aşağı büyük çaya inip doğruca Hoşov’a gitmelerini tembihledi… Onlar da aynen tembih edildiği gibi hiçbir köye uğramadan dereler geçip tepeler, dağlar aşıp gece yarısı Hoşov’a vardıklarında yürüyecek takatleri kalmamıştı.
- Biliyor musun Faik Çavuş, Hüseyin emmim niçin böyle alelacele beni kaçırır gibi derelerden tepelerden koşturduğunu hiç anlayamadığım gibi durup bir şey soramadım da. Hakikaten sen onun kulağına ne söyledin de öyle delirdi, o sakin adam?
- Çavuş emmi bize geldiğinde; “Hadi gidiyoruz” deyip apar topar senin kolundan tuttuğu gibi alıp götürünce, ben de merak ettim, meydana indim. Hacigil’in ambarın dibinde birkaç kişi, fiskos bir şeyler konuşuyordu. Sanki biri beni onların yanına sürükledi. Ne duysam iyi? Senden bahsediyorlardı. İsmin geçince daha bir dikkat kesildim, duyduklarımdan tüylerim diken diken oldu. “Emmingil’in hafızı vuracaklarmış…” Aklım başımdan gitti.
DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.