Bizi bölmek isteyenler...

A -
A +

Sn Ahmet Davutoğlu, Başbakan seçildikten sonra Türkçemizde tedavül hızı artan iki kelime oldu; bu kelimelerden biri "yeniden inşa" anlamında ve maddî kalkınmayla alâkalı olarak "restorasyon", diğeri de insanın fikren yeniden inşaı anlamında "özgüven".

Kendine güvene,  özgüvene orta ve erken Cumhuriyet ile Osmanlı nesilleri, "itimad-ı nefs" derlerdi. Buradaki nefs, kişiyi yasaklara sevk eden arzular değil, o kimsenin bizzat kendisidir ki ingilizcesi  "self confidence"dır.  

Başbakanın özgüven kavramı üzerinde durması boşa değil. Aynı zamanda fikir inşa etme kabiliyeti de olan Ahmet Davutoğlu, uzunca bir zaman devam etmiş sıcak harp kaynaklı psikolojik muharebenin şahitlerindendir:

1839 Tanzimat Fermanı/ Gülhâne Hatt-ı Hümâyû'ndan itibaren en az 150 Sene bu toprakların çocuklarına hiç bıkıp-usanmadan sistematik tarzda ve her sahada aşağılık kompleksi, korku hissi ve kaybetme duygusu zerkedilmek istendi. Buna çalışanlara çok ciddi mânâda başarılar da elde ettiler.

Kuru akıl, onu düşündürürki böyle bir planın mağdurları havas sınıfı, enetellektüller değil de halk olmalı. Yaşanansa tam tersine. Bu psikolojik harbin kaybedenleri, şahadetname sahipleri, diplomalılar oldu. Kaybetmeyenler, Ahmet Davutoğlu gibi şanslılardır. Bir öksüz çocuk, Torosların eteğinde ümmi ama irfan sahibi "böyük ana"nın telkinleriyle Horasan'dan gelen ulu bir soya ve İslamiyet diye ulu bir dine sahiplik telkinleriyle beslenerek büyümüştür.
Sözünü ettiğimiz kaybetme duygusu, zaman zaman bölünme endişesine dönüştüğünde korku doruklarına yükselmişti.

Halbuki daha bölünecek ne vardıki?

12 Eylül 1683 II.Viyana hüsranından önce memâlik-i şâhâne, 23 Milyon 400 Bin km2 iken; bu tarihten sonra sürekli şekilde geri çekilme yaşanmış, bu ric'atde 1876/77-1293 Osmanlı-Rus Harbi, tarihimizin en büyük felaketi olmuştur. Geri çekilmeyi  durduran, dâhi diplomat Sultan Abdülhamid-i Sani'dir. Bu Padişah, 33 yıllık muazzam ve muhteşem bir idareden sonra devleti darbeci, bir kolu Almancı, diğer zayıf kolu İngilizci İttihatçı kadrolara teslim ettiğinde ülke toprakları yine de 5 Milyon km2 yani bugünkünün 6 buçuk katı idi. 1293 Muharebesinden sonra yaşadığımız ikinci büyük felaket I. Cihan Harbidir.

1876 Osmanlı-Rus, 1912 Trablusgarb, 1913 Balkan, 1914 I.Cihan Harpleri ve 1914 Sarıkamış, 1915 Çanakkale dramları, İstiklal Harbi'nin canhıraş müdafaası, II.Cihan Harbi'nde SSCB'nin Kars, Ardahan ve Boğazları isteme çılgınlığı, kaç neslin şuuraltında mendil kadar kalmış vatan topraklarını da kaybetme korkusunu besleyip durdu. 1984-2012 PKK isyanı ise bir bölünme  sancısı şeklinde tezahür etti. Bir türlü terk edilmeyen "bizi bölmek isteyenler" sözü, aynı zamanda bir soğuk savaş dönemi slogan ve kaygısıdır. Aslında böyle bir korku, Lozan'da bir çok yer ve değer, peşkeş çekilircesine verildiği için 1923'te bitmişti...ama, ülke münevveri, aydını, o ümmi fakat irfan sahibi büyük anaların aksine hadiseyi okuyamadılar. Zira bu nesiller, köklerinden savrulmuş ve aidiyet ve itikat noktasından başka arayışlara girmişlerdi. Şuuraltı okumasının izahı şudur. Şekilcilik, hayranlık ve psikolojik savaş mağduru devrin münevveri, kendini mağlup eden garplı milletlere gizli bir hayranlık duymuştu. Bu küçültücü hayranlığın kaynak fikri şudur:

Batılıları besleyen, Greko-Latin/Eski-Roma ve eski Yunan medeniyetidir. O halde biz onların hukukunu, edebiyatını ve hayatını alırsak biz de güçlü oluruz. Bu paslı mantık, iflas etti ama 50 yılımız ve kaç nesle mal oldu.

Bugün "bizi bölmek isteyenler" cümlesini hiç bir ağza yakıştıramayız. Bir tarafta özgüven telkini, diğer yanda bizi bölmek isteyenler ezberi! Bu bir çelişkidir. Bölünme değil, büyüme çağındayız. Kendi hallerine bırakılsa Irak, Suriye, Filistin, İsrail, Ermenistan, Gürcistan, Bulgaristan, Yunanistan vs halkları Türkiyeyle birleşmek isterler.

Kürt meselesi üzerinden itiraz yapılmak istenirse diyeceğimiz şudur:
Kürtler ve Türkler, tefriki gayr-ı kabil/ayrılması asla mümkün olmayan iki unsurdan mürekkep yekpâre bir varlıktır.

İsteseler de bölünemezler.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.