İçimi acıtan gülüşler

A -
A +
Öyle gülümsemeler var ki hayatta, içinde yüzlerce damla gözyaşı saklıyor.
Öyle gülüşler var ki, beyin kaslara gül emri veriyor ama gönül mahzun olduğu için gözlere ışık gitmiyor.
Sonuçta ortaya insanın içini acıtan gülüşler çıkıyor.
Dünyanın en yoğun hüzünleri, genelde kupkuru gözlerde saklanıyor.
-
Kartepe'deydik. Çocuklar İstanbul'da bir türlü birikemeyen karla oynasın diye gittik. Orada da karın pek tadı yoktu. Kartopu oynayıp, kardan adam yapamadılar. Ben de en azından kızakla kaysınlar diye kızak kiraladım. Çocuklar kızakla kaymaya çalışırken de kenarda tahta bir masaya dayanıp onları bekledim.
Bu sırada bir aile geldi. 40 yaşlarında, orta boylu bir adam gülümseyerek, "Fotoğraf çekmek için birkaç dakikalığına bu kızağı alabilir miyiz?" diye sordu.
Baktım, yan tarafımda bir kızak duruyordu.
"Kızak bizim değil" dedim.
Bu sırada arkamdan 10-11 yaşlarında bir çocuk, "Kızak benim" diye seslendi. Adam bu sefer biraz daha yaklaşıp aynı açıklamayı çocuğa da yaptı. Çocuk, "Alın" dedi kısa bir şekilde.
İki çocuklu aile, karların üzerine kızağı koyup sırayla fotoğraf çektirmeye başladılar. Önce anneleri geçti, kızağın yanında çömeldi. Sonra sırayla çocuklar kızağın yanına geçtiler ve fotoğraf çektirdiler. Çocuklardan bir tanesi kızağın üzerine oturup, "Baba, böyle de çek, kayıyormuş gibi" dedi.
Bu sırada arkamdan yine aynı çocuğun sesi duyuldu; "Kızağa oturmayın!"
Dönüp baktım. Yanında annesi vardı. Annesi tepki versin diye bekledim. Ama anne oğul hiçbir şey demeden donuk gözlerle aileye bakmaya devam ettiler.
Çocuk hemen kızaktan kalktı. Babası, "Haydi artık, gidelim" dedi. Sonra kızağı alıp çocuğun yanına getirdi ve "Teşekkür ederiz" dedi.
Yüzünde içimi acıtan bir gülümseme vardı.
-
Birkaç ay önceydi. Bakırköy'de bir lokantada döner yiyordum. O esnada içeri 20 yaşlarında bir delikanlı girdi ve yanımdaki masaya oturdu. Garsona, "Bir İskender alabilir miyim?" dedi. Siparişi verdikten sonra menüye göz atınca telaşlandı. Biraz ceplerini karıştırdı. Cüzdanına baktı ve acele adımlarla biraz önce siparişi alan garsonun yanına gitti. Uzakta oldukları için ne konuştuklarını duyamadım. Ama garsonun, "İskender iptal!" diye bağırdığını duydum.
Delikanlı sandalyenin arkasına astığı montunu almak için geldiğinde gördüm.
Yüzünde içimi acıtan bir gülümseme vardı.
-
Öğretmen olan bir arkadaşım anlattı. Okul kataloğu için çekim yapılacakmış. Çekimi yapacak ekip rastgele bir sınıfa girip, çekim için uygun olan bir kız ve erkek öğrenci seçmişler. Çekim başlamış.
Fotoğraf çekiminde okula gelen bir aile canlandırılacakmış. Hepsinin mutlu olması gerekiyormuş. Fotoğrafı çeken kişi, kız öğrenciye sürekli, "Aferin, harika!" diye övgüler yağdırırken, erkek çocuğa, "Böyle olmaz, çok gerginsin. Yanındaki abla annenmiş gibi düşün ve öyle sarıl!" şeklinde talimatlar veriyormuş.
Kız mükemmel performans göstermiş ama çocuk bir türlü becerememiş. Fotoğrafçı, "Sen normalde annene sarılıp mutlu olduğunda böyle mi gülüyorsun? Olmuyor!" diye çocuğu sınıfa göndermiş. Yeni bir çocuk getirmişler.
Fotoğraf çekimi esnasında içten gülümseyemeyen çocuğun birkaç ay önce annesini kaybettiğini de, bir tesadüf eseri aynı günün sonunda öğrenmişler.
Orada olmadığım için çocuğun yüzünü göremedim.
Ama içimi en çok acıtacak gülümsemenin o yüzde olduğunu tahmin edebiliyorum...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.