Savaşma değiş!

A -
A +

Gençler çok maymun iştahlı. Hiç istikrarlı değiller. Sebat etmekte zorlanıyorlar. Bir işi bitirmeden öbürüne başlıyorlar. Her şeyleri yarım yamalak. Falan filan…

Bu cümleleri çok sık duyuyoruz. Şu kuşak böyle, şu kuşak şöyle diye herkesi etiketliyoruz. Üstüne bir de şaşırıyoruz.

Aslında ortada hiç şaşılacak bir şey yok. Bu iklimde asıl herhangi bir konuda sebat edebilene şaşırmak lazım. Çünkü memlekette değişmeyeni dövüyorlar.

          ***

İlk olarak 1980’li yıllarda neoliberal politikaların ülkeye sızmasıyla kapıldık bu değişim rüzgârına. “Değişmezsen yok olursun!” tehditleriyle insanlara korku aşılandı. Birbiri ardına düzenlenen eğitimler ve sertifika programları, son nefesini vermekte olan çalışan kesime suni teneffüs gibi sunuldu. Ortalık birden girişimci, kişisel gelişimci ve liderlerle doldu. Ve bunların hepsi koro hâlinde aynı şeyi haykırdılar;

Aman durma! Sen durduğun anda arkadan koşanlar seni geçecekler. Yavaşlarsan geride kalırsın. Temponu artır. Değiş, değiş değiş!

İstikrar sahibi olmak, ev sahibi olmaktan daha zor bir hâle geldi. Bu değişim hızına ayak uydurabilmek için bir egzersiz alanı gerekiyordu. O da sosyal medya oldu. Şimdi bir dakikalık sosyal medya gezintisinde bir aylık duyguyu yaşıyoruz. Duygular konsantre olunca da hiçbir şeye konsantre olamıyoruz.

Kahkahalarımız da yarım hüzünlerimiz de. Tam bir karikatüre gülerken alttan çıkan hadis-i şerifi görüp toparlanıyoruz. Daha hadis-i şerifin sonuna gelmeden araya cips reklamı giriyor. Onu geçiyoruz, SMA hastası bir çocuğun solgun bakışlarına saplanıp kalıyoruz. Tam çocuğa üzülecekken komik bir video alttan baş veriyor.

Derken, duygular birbirine karışıyor. Yarım kalan kahkahaların üzerine maneviyat soslu acılar serpiliyor. Bazen arsız, çokça huysuz, oldukça ruhsuz ve kesinlikle güdümsüz bir yolculuğun sonunda insan yarım yamalak kalakalıyor.

          ***

Televizyon desen çok farklı değil. Bir saat mesai yapsanız, en az 30 kere zapping yapıyorsunuz. Komşu kanallarda gürül gürül akan birbirinden farklı filmler ve programlar insanı rahat bırakmıyor. Hep bir şeyleri kaçırma korkusu var içimizde. “Ya diğer kanallarda bundan daha iyi bir şey varsa” endişesi kanal değiştiren parmağımızı kemiriyor.

Bir yandan reklamlar, “Evini değiştir. Arabanı değiştir. Mobilyanı değiştir” diye bağırıp duruyor. Para varsa değiştiriyoruz. Çocuğun okulunu, banyonun musluğunu, duvarın boyasını… Paramız yoksa da profil fotomuzu falan değiştirip rahatlıyoruz.

İşin kötüsü her şeyini değiştirmeye alışan insanlar, ciddi konularda da daha aldırmaz bir hâle geliyorlar. Değişmemesi gerekenler listesi giderek kısalıyor. Cinsiyet, din ve milliyet değişikliği normalleşiyor. “Bunu sen seçmedin!” cümlesinin zehri, düşünce yoksunu zihinleri felç ediyor.

Metaverse evreninde önemli çalışmalar yapan Zepeta isimli bir firma var. Sloganı şu;

Başka bir evrende, başka bir sen!

Kendimiz hariç her şeyi değiştirmiştik. Galiba şimdi sıra ona geliyor.

          ***

Her şeyi değiştirip duruyoruz dedik ama aslında bilinçaltımızda değişime karşı ciddi bir başkaldırı var. Ve bu zihniyet genelde dille açığa çıkıyor.

Mesela adama, “Sen evlendikten sonra çok değiştin” diyorsunuz. “Yok be kardeşim! Ne değişmesi, ben aynıyım” diye savunmaya geçiyor. “Helal olsun adama. Müdür oldu ama hiç değişmedi!” cümlesi önemli bir iltifat cümlesi olarak sayılıyor.

İyi yönde değişmeyi herkes ister. Ama değişim kötü yönde olacaksa, değişmemek kadar kıymetli bir şey yok. Belki de bir süredir yön hep kötü olduğu için bu değişimi çok istemiyoruz. İçimizle dışımız uyuşmuyor. Düşüncemizle yaşadığımız iklim anlaşamıyor.

Bence yakın zamanda bu değişim rüzgârı tersine esecek. Ve post-değişim dönemi, istikrar, değişmeden kalabilme ve sebat etmek üzerinde yükselecek.

Çünkü artık herkes artık olduğu gibi kalmak, sakinleşmek ve biraz soluklanmak istiyor.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.