Üç insan üç duygu

A -
A +

Bugün üç okuyucumuzun köşemizde yayınlanan yazılarla ilgili duygularını paylaşıyoruz. Önce İstanbul Üsküdar'dan bir İstanbul hanımefendisinin sayın A. Nilüfer Ozan'ın görüşlerine yer veriyoruz. "İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür AŞ'nin başarılı Genel Müdürü Sayın Cengiz Özdemir'in büyük gayretleriyle projelendirilen "MiniaTürk" hakkında yaptığımız söyleşiden yola çıkarak diyor ki: "Çok mükemmel bir proje. Cengiz Özdemir beye ve tüm emeği geçenlere teşekkür ediyorum. Bu çalışmaya belki ilave edilebilecek tarzda iki de görüşümü arz ediyorum. "Sütlüce'deki yeni kültür merkezinin bir bölümüne, safha safha Orta Asya'dan başlayarak, Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemleri kısa yazılar halinde sergilenebilir. Mesela, "Şu asırda sanat, şu asırda askerlik temayüz etmiştir (gelişmiştir) gibi..." Her tarihçi kendi konusunu kaleme alabilir. Ayrı bir bölümde mukayeseli tarih gösterilebilir. Mesela, "Belli bir dönemde Türklerde şu gelişme veya şu vaziyet varken, Japonlarda, Çinlilerde, Hintlilerde, Avrupalılarda vs. neler var gibi..." İkinci düşüncesi de oyuncak yapımıyla ilgili... Diyor ki; "Türkiye illeri, parça parça birleştirilip bir Türkiye haritası meydana getirilerek, vilayet özellikleri de kutunun arkasına bir coğrafya öğretmen heyeti denetiminde yazılıp faydalı bir puzzle oyuncağı imal edilebilir. Hürmetlerimin kabulünü arz ederim..." Biz de kendisine duygu ve düşüncelerini bizimle paylaştığı için çok teşekkür ediyor, samimi düşüncelerini Kültür AŞ Genel Müdürlüğü'ne iletiyoruz. *** İkinci okuyucumuz da, yine bu köşede Sayın Kenan Ünaldı'nın Şehmus ile ilgili hatırası üzerine duygularını yazıp göndermişler. "Susurluk'taki olaya değindiğiniz için 17 Mayıs 2001 tarihli yazınızdan dolayı binlerce teşekkür ederim. Allah size sağlık ve mutluluk versin. Ben Doğulu bir anneyim. İki kız çocuğum var. 8-10 yaşlarında. Kendimi Avşar'ın annesinin yerine koydum. Üzülüp ağladım. Allah sabırlar versin. Bir anlık Şeytana uyma, her insanın doğasında var. Önemli olan nefse hakim olmaktır. Bir de psikolojik nedenler aranmalıdır. Antalya'da geçen yıl bayram arefesinde iki kızkardeş, ilkokul önlükleriyle bağlanıp, başları taşla azilmişti. Aile Doğulu bir aileydi. Dediğiniz gibi bir hata, bir bölge halkına, tüm topluma zaten mal edilemez. Doğulu-Batılı akraba olmak suretiyle birbiriyle kaynaşmış durumda. Bizim ailede altı damat var. Batı illerinden. Dört gelin Batı illerinden. Yeğenlerim ileride nasıl tanıtacaklar kendilerini bilemiyorum. Eşim Trakyalı ben ise Doğuluyum. Peki benim çocuklarım nereli sayılacak? Not: Benim babamın adı da Şeyhmus idi. Yetmiş yaşında kalp krizinden vefat etti. Babam hep abdestli dolaşırdı. Bize "Kızım, başkasının ardından konuşmayın, yani gıybet etmeyin" derdi. Kendi hacca gitmişti. Dini bütün dedikleri aydın düşünen bir adamdı. Otuz sene devlet kapısında çalıştı. En erken işe o gider, en geç işten o çıkardı. Niye böyle yapıyorsun baba diye sorduğumuzda, "Yavrum boğazımdan haram lokma geçmesin..." derdi. Okuyucumuzun duyguları böyle... *** Yine Özlem ismiyle duygularını fakslayan okuyucumuz diyor ki: "Yazdıklarınız, yayınladıklarınız çok hoşuma gidiyor. Ama birşey var ki okuduğum zaman üzülüyorum. Üzüldüğüm birşey var ki o da "Müzik marketteki kasiyer kız" isimli hatırada adı geçenler var ya... Yani Serdar ve Özlem. Size birşey söyleyeyim mi? Benim adım da Özlem ve erkek arkadaşımın adı da Serdar. İnanın ki yalan söylemiyorum. Biz Serdar'la nişanlıyız. Biz bu duruma gelebilmek için neler feda ettik, neleri aştık... Beraber her zorluğa göğüs gerdik. Ama bir acım daha var. Ağustos'ta askere gidiyor Serdar. Yazdıklarınızı büyük bir zevkle ve acıyla okuyorum. Ne demek istediğimi umarım anlamışsınızdır..."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.