Buna sevgi mi diyorsunuz?

A -
A +

Sevmek müthiş bir duygu... Ne anlatılabilir ne anlanılabilir? O ancak yaşanır... Günümüzde bu gerçeği gençler kendi açılarından değerlendirirken, aile büyükleri ister istemez "ezbere sevgi" ya da "yanlış adreslere çıkan sevgi"lerin endişesiyle, kendilerince haklı gerekçelerle bu sevgilere ya engel oluyor, ya da olmaya çalışıyorlar. Bu konuda hem aile büyüklerine çok hassas olmalarını, hem de gençlere, kendilerini bahar nezlesi gibi sevginin kollarına şıp diye atmamalarını, bu hassas duygunun hayatta verilebilecek en önemli kararlardan biri olduğunun bilincinde, şuurunda olmalarını tavsiye ediyorum. Karşı cinslere "sevgili" der isek, maalesef sevgili seçerken manavdan alacağımız domatese gösterdiğimiz özeni, ekmek alırken yaptığımız seçiciliği dahi göstermiyoruz. Sonra ne oluyor? Neler olmuyor ki? Ardından gelsin ağlamalar, hayata küsmeler, aile baskıları vs vs... Diyeceksiniz ki, "sevmek" öyle siparişle olmaz. Bir anlık gönül oyunudur. Olmaz elbette. Ama her gördüğünüz de şıp diye sevilmez. Hoş, sizin bileceğiniz bir şey bu. Ama benden size tavsiye... Sevginin ne olduğunu bilmeden sevmeyi denemeyin. Sonra ne mi olur? Okuyalım bakalım ne oluyormuş? 18 yaşında "Papatya" rumuzuyla yazıyor bir genç kız: "Sevmek suç mu? başlığıyla hikayeme başlamak istiyorum. Bundan üç yıl önce 27 Temmuz 1998'de Perşembe günü tanımıştım onu. Hani ilk bakışta aşık olunur ya, ben de ona ilk bakışta tutuldum. Yaklaşık 2.5 ay tartışmasız konuştuk. Benim İstanbul'a dönmem nedeniyle aramıza soğukluk girdi ve ayrıldık. Ayrıldık ama o beni bırakmadı. Devamlı aradı. Ailem evde olduğu zamana denk geldiği için konuşamadık. Aradan bir yıl geçmişti. Ben de ona çok bağlanmıştım. İnsan görmeden de sevebiliyormuş. Çok kötü günler geçirerek iki yılı geride bırakmıştık. Beni bulmaya İstanbul'a gelmiş ve her mahalleyi didik didik aramış. Bunu duyunca çılgına dönmüştüm. Ailem de tekrar öğrenmişti konuştuğumu ve çılgına dönmüşlerdi. Dövdüler, sövdüler ve ölsek de seni ona vermeyiz dediler. Çünkü evi ocağı yoktu. Ana babası yoktu. Bunlar ailem için sorundu. Ben ise bu sevdadan vazgeçmeyi düşünmüyor ve bütün olanlara katlanıyorum. Eğer onunla evlenirsem beni evlatlıktan reddedeceklermiş. Her gün ağlıyor ve isyan ediyorum. Sevmek suç mu? Bu dünyada her şey para mı? Herkese soruyorum, ailem mi sevdiğim mi?" *** Diğer bir mektuba geçiyoruz. "Bilecik ilinin Osmaneli ilçesinden "Yaralı kalp" rumuzuyla yazıyor genç kızımız: "Ben lise son sınıf öğrencisiyim. Onu delicesine seviyordum. Hâlâ seviyorum. Bizim onunla tanışmamız biraz ani oldu.. Fakat sonunda o kadar mutlu olduk ki, bunu hiçbir şekilde anlatamam. Birbirimizi görmediğimiz her dakika çok üzülüyorduk. Konuyu bir tek ablam biliyordu. Sonra annem öğrendi. Önceleri biraz kızdı ama sonra hiç tepki göstermedi. Onun ailesinde herkes biliyordu. Bunlar bizim için önemli değildi. Bir de benim en yakın arkadaşım var. O da benim sevdiğim kişinin kardeşiyle çıkıyordu. Onlar da bizim gibi birbirlerini delicesine seviyorlardı. Arkadaşımın kaderi de benim kaderimin aynıydı. O da sevdiği halde ayrılmak zorunda kaldı. Arkadaşımla çok iyiyiz. Aramızda en ufak bir tartışma dahi olmuyordu. Şimdi gelelim asıl konuya. Sevdiğim kişiyle aramızda hiçbir sorun yok. Fakat ben annesinin kötü yolda olduğunu öğrendim. Bunu öğrendiğim zaman bütün dünya başıma yıkıldı. Annesinin neden böyle birşey yaptığını hâlâ anlamıyorum. Böyle bir şey yaptığına inanmak dahi istemiyorum. Ama acı bir gerçek bu. Bu yüzden ayrılmak zorundaydım. Onun bundan haberi yoktu. Ayrılmamızın nedenini bile tam olarak öğrenmiş değil. Halbuki onunla o kadar güzel hayallerimiz vardı ki.. Ama onunla ayrıldık. O hâlâ çıkmamızı istiyor. Ne yapacağımı bilemiyorum. Bu konuda fikirlerinizi bekliyorum." *** İşte iki genç kız... İşte iki anlık sevgi(!) İşte sonunda gözyaşı ve çaresizlik... Oysa bu gençler, bir anlık görüşteki etkilenmeyi, mantık süzgecinden geçirebilselerdi. "Evet çok hoşuma gitti ama, bu öyle hemen he denilecek bir duygu değil. Biraz düşünmeliyim." diyebilseydi... Sorunu illa ki ailesine açmak cesareti gösteremese bile ki, aslında göstermeli bence, hiç olmazsa sözüne güvendiği bir aile dostuna, bir akrabaya, ne bileyim arkadaşına öğretmenine vs. sorsaydı, kendisine eminim ki daha olumlu daha iyimser bir sonuç çıkartabilirler ve daha hayatın baharında iken, kendilerini böylesi kâbuslara kaptırmazlardı. Ben yine de çok geç değil diyor ve iki okurumuzla birlikte aynı duygularda sürekli gözyaşı döken çaresiz gençlere seslenmek istiyorum: "Duygularınızla değil mantığınızla, düşüncenizle hareket etmesini öğrenmelisiniz. Sizi çaresiz bırakan şey, hisleriniz. Oysa biliyorsunuz ki hayat duygularla, hislerle değil gerçeklerle devam ediyor. Öyleyse, lüzumsuz yere bu sevgi sandığınız hoş vakit geçirmeleri unutup, kendinize dönün. Unutmayın ki, siz kendiniz için herkesten değerlisiniz. Unutmayın ki, sizi aileniz kadar kimse sevemez!.."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.