‘En büyük krizi yaşıyoruz'

A -
A +

Kriz, bilmem kaçıncı kez kapıyı çaldı. Herkes bilmem kaçıncı kez şokta. Türk halkı bir kez daha, bir gecede fakirleşti. Türkiye'de tarih bilmem kaçıncı kez kendini tekrarladı. Ve hepimiz artık bıktık. Her gün başımıza gelenler dehşet filmi gibi. Ama geçmişten ders almamak, gerçekten usandırıcı. Yılbaşından bu yana binlerce çalışan işyerlerine yüreğinde korkuyla gidiyor. Kiminin korsusu yersiz çıkarken, pek çoğunun korktuğu başına geliyor. Sabah işe gidip, akşam evlerine döndüklerinde eşlerinin gözünün içine bakamayanların sayısı arttı. Esnaf sokağa döküldü. Panik her yanı sardı. Gelecekten endişe edenlerle " Çekip gideceğim buralardan" diyenlerin sayısı çoğaldı. Krizin suçlusu kim? Suçlu arayacak lüksümüz kalmadı artık. Hepimiz suçluyuz. Hiçbirimiz ama hiçbirimiz ayağımızı yorganımıza göre uzatmadık. Hiçbirimiz ama hiçbirimiz kafamızı kaldırıp da "ne oluyor, bu işin sonu nereye gidiyor, bir gece de nasıl zengin olunuyor?" diye merak etmdik. Trilyonluk servetleri bir insan ömrüne sığdırabilen sihirbazlara alkış tuttuk. Peki ama neden toplum içinde bu kadar büyük uçurum var demedik? Adaleti savunmadık. İnanmayacaksınız ama bu kriz bizim son şansımız. Kriz, ekonomik değil! Türkiye, tarihinin en büyük ekonomik krizini yaşıyor. Aslında buraya bir nokta koyup bu cümleyi bir, hatta iki kez okumanız gerekiyor. En büyük kriz, çünkü bunun "ekonomik" olduğunu sanıyoruz. Hayır! En büyük kriz; çünkü bu binlerce beyaz yakalının işsiz kaldığı bir kriz. En büyük kriz; çünkü başarının, performansın sorgulandığı bir kriz. En büyük kriz; çünkü cepte paranın tükendiği,umutların solduğu bir kriz. En büyük kriz; çünkü sosyal ve psikolojik faturası, ekonomik bütçesinden daha büyük bir kriz. En büyük kriz; çünkü doktorun, mühendisin, bankacının, gazetecinin, "ne iş olsa yaparım abi" demeye başladığı bir kriz. Türkiye bu krizi aşmak için, yeni istihdam alanları bulmak ve insanına sahip çıkmak zorunda. Üzüldük ama Türkiye pek çok açıdan sınavdan geçiyor. Herkesin gözü kulağı ekonomik krizde. Sanıyoruz ki, kriz rakamlarda. Bütçe açığı faiz ve enflasyon... Hazinenin geri ödemesi, dış kredi ve özelleştirme... Ne büyük bir yanılgıdır bu. Hatırlayın geçtiğimiz günleri... Hükümet işten çıkartmalarla ilgili tek kelime açıklama yapmıyordu. İşsiz gazeteciler Ankara'ya yürüyünce, Başbakan Bülent Ecevit, üzüldüğünü ancak yapacak bir şeylerinin olmadığını söylüyordu. Oysa, gazeteciler seslerini duyurabilme şansına sahip olan ender meslek gruplarından biri. Görülmesini istediğim nokta şu; işten çıkartılan herbir çalışan, kayıp bir müşteri anlamına geliyor. Neden görmüyorsunuz? İşten çıkartılan her bir kişi, harcamayı kısan ve kesen bir kişiye eşit. Neden duymuyorsunuz? İşten çıkartılan her bir kişi, çocuğunu okuldan almak zorunda kalacak bir veliye eş değer. Neden anlamıyorsunuz? İşten çıkartılan her kişi, sanayideki çarkı durduracak bir taş anlamına geliyor. Geleceğimizi söndüremezsiniz. deneme tahtası... Ülkemiz bizler için olmasa da aslında araştırmacılar için eşi benzeri bulunmaz bir diyar. İçinden geçtiğimiz ekonomik krizi Televole üslubuyla yorumlayanlara bakınca, bu kriz salt rakamsal. Olay Ankara ve Washington'da geçiyor. Kahve üslubuyla yorumlanıyor. İnsana dair, kimse hiçbir şey söylemiyor. Günü kurtarma ve popüler olma kaygılarıyla yapılan yorumlar bizi anlatmıyor: "IMF dedi", "Dünya Bankası yorumladı", "Beyaz Saray açıkladı", "Siz ne diyorsunuz hocam", "Ben aslında böyle düşünmüyorum." gibi konuşmalar uçuşuyor. Nerede mi? Aaaa! Siz televizyon seyretmiyor musunuz? Çünkü biz eğitimsiziz Eğitilmek de istemiyoruz. Kazara eğitim aldıysak, öğrendiklerimizi unutuyoruz. Bilmiyoruz. Bilmediğimizi de bilmiyoruz. Temel bilgileri bile... Örneğin 1999 17 Ağustos depremini hatırlayın. Ardından 12 Kasım'ı. Devlet de dahil hangimiz deprem konusunda hazırlıklıydık? Hepimiz şaşkınca ordan oraya ordan oraya koştuk sadece. Enkaz yığınlarının altında kalanlarımıza gözyaşı dökmekten başka elimizden birşey gelmedi. Peki bugün? İstanbul için deprem senaryoları söyleniyor sürekli... Geliyorum diyen krizi algılayamadığımız gibi, sanki geliyorum diyen depremi de hâlâ algılamak istemiyor gibiyiz. Şöyle soralım kendi kendimize. Hangimiz ilk yardım eğitimi aldık. Çocuğunuzun boğazına birşey kaçsa onu kurtarabilecek bilginiz var mı? Mesai arkadaşınız kalp krizi geçirecek olsa, ölmesini mi seyredeceksiniz? Hangimiz hayat kurtarmayı biliyoruz? Hangimizin evinde acil telefonların listesi yazılı? Hangimiz evdeki çocuk ve yaşlılara gerekli telefonları verdik; gerektiğinde, adını soyadını ve adresini doğru ve net bir dille ifade etmesini öğrettik? Ekip çalışması... Bütün bunlar eğitimin gözle görülmeyen detayları. Kriz anında uyum içinde çalışmak varken sürtüşmeler ve koordinasyon bozukluğu yaşıyoruz. Bırakın artık kavgayı. Konuya gelin lütfen. Entegral çözmeyi öğretmek ne kadar önemliyse, tarihimizi ezbere bilmek; dünyadaki tüm yanardağ ve nehirleri bir çırpıda saymak ne kadar etkileyici ise, temel bilgilere sahip olmak da o kadar önemli. Burun kıvırdığımız temel eğitim, aslında; disiplini, öngörmeyi, ekip çalışmasını, yönetmeyi, inisiyatif kullanmasını, çabuk karar vermeyi de öğretiyor. Vizyonumuzu başka bir eksene taşımayı teklif ediyorum. Ulusal kriz yönetimi etkinliğini artırmak zorundayız. Gelin, korkularımızı masanın üzerine koyalım. Hem gazeteci hem televizyoncu 4 Eylül 1963, İstanbul doğumlu. İlkokulu ABD'de, liseyi İtalya'da bitirdi. İstanbul Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu'ndan mezun oldu. Boğaziçi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bilimi'nde yüksek lisans yaptı. Daha sonra aynı bölümde doktora çalışmasına başladı. Yüksek lisans çalışması sırasında, araştırma konusuyla NATO Araştırma Bursu kazandı. AFPF diye anılan ve dünyanın en saygın gazetecilik bursuyla The Tennessean ve USA Today gazetelerinde profesyonel gazetecilik yaptı. Japon Dışişleri Bakanlığı bursuyla Tokyo'da İngiliz hükümetinin bursuyla Londra, City Üniversitesinde kısa dönemli gazetecilik eğitimlerinden geçti. 1993 yılında TÜSİAD'ın "Türkiye Avrupa Birliği İlişkileri" ödülünü aldı. Milliyet, Güneş, Cumhuriyet, Hürriyet'teki gazetecilik çalışmalarından sonra Kariyer Dünyası Dergisinin Genel Yayın Yönetmenliğini, ardından İnsan Kaynakları Gazetesi'nin yönetmenliğini üstlendi. Bu sırada TRT 2'yle televizyona adım attı. Halen TRT 2'de Kariyer Dünyası adıyla yönetim bilimi ve insan kaynakları programı hazırlayıp sunuyor. Bilgi Üniversitesi'nde İnsan Kaynakları Yönetimi dersi veriyor. Köşe yazılarından derlediği "Ne iş olsa yaparım abi" adlı bir kitabı bulunan Özer, İngilizce ve İtalyanca biliyor. Evli, bir kızı var. Şapka düştü kel göründü Krizin faturasını tabii ki elimizi cebimize attığımızda görüyoruz. Şangırdamıyor; eskisi gibi çok sayıda onbinlik bir araya gelmiyor; cüzdanı açınca kartlar ortaya dökülmüyor; göğsümüz kabarmıyor... Laf aramızda, olmayan parayla yiyip içiyorduk ya... Dolarla kira ödüyor, markla otomobil alıyor, kazandığımızdan fazlasını harcıyor, üstelik markaya takılıyor, bir de hızlı yaşıyorduk... Şapka düştü kel göründü. Gelelim bu krizin cepte olmayan sonuçlarına. En önemli etkisi kalpte ve midede. Ruh sağlığı bozulanların sayısını bilmiyoruz. Ne tür hastalıklarla boğuştuğumuzu da... Kaç ailede dram yaşandığını... Okullardan çocuklarını almak zorunda kalanların nereye saldırabileceklerini... Kaç ailenin açlık sınırının altında olduğunu... İşsiz bir insanın neler yapabileceğini... İşini kaybetmeyenin mutluluk kat sayısını bilmiyoruz. Çünkü araştırma yok.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.