"Bir fotoğrafın bile yok oğlum!"

A -
A +

Askerlik Şubesi Başkanı Albay o gün nizamiye kapısında karşılaştığı kimliksiz genç ile yaşadıklarını anlatmaya devam ediyordu... "Her şeye dürüstçe ve içten cevap vermesi hoşuma gitti. -Sen şuna yiyecek ve yatacak yerim olmadığı için buraya geldim desene... Boynunu büktü. Demek ki onda da samimiydi. Bizi büyük bilip sığındığına göre elimden geleni yapmalıydım. "İyi öyleyse" dedim. "Seni askere alalım. Ama evrakları nasıl tamamlayacağız? Ne kaydın var ne nüfus cüzdanın; bir fotoğrafın bile yok oğlum!" "Beni bırakma komutanım" dedi. "Sen benim babam ol ne olur!.." Yani karşımda aslan gibi delikanlı böyle söylerken reddedebilmem mümkün mü? İster istemez bir yola girdik. Nerede büyümüş, kimler tanıyormuş gibi sorulardan yola çıkarak gencin nüfusta kaydını bulana kadar üç dört ay geçti. Allah kimsenin başına vermesin. Dağılan bir yuvadan arta kalan çocuk işte. Fotoğrafını çektirdim. Muhtardan ikametgahını çıkarttırdım. Kimliğini nihayet ortaya çıkarttık. Ancak yine bir pürüz çıktı. Nüfusa kayıtlarına göre askere çağrılması için daha dört ayı vardı. Boynunu büktü, "Komutanım beni bir daha sokağa gönderme ne olur!" Öyle bir içten, öyle bir candan yalvarıyordu ki onu reddedecek vicdanı kendimde bulamadım. Sığındım Yaradana bir asker elbisesi giydirip şubede görevlendirdim. Akşamları da tanıdığım bir otelde kalmasını sağladım. O dört ay bana dört yıl gibi geldi desem yalan olmaz. Askerin gün sayması gibi ben de son bir ayı adeta gün gün saydım. Çok şükür korktuğumuz olmadı. Delikanlının askerliği geldi. Ege'ye eğitim birliklerinden birine davul zurnayla yolcu ettik." Tam bu esnada Albayın sözünü ettiği genç boş bardakları almak üzere odaya girmesin mi? Bir gence bir de Albaya baktım. Dedim ki kendi kendime: "Bu Albay bize hikâye anlatıyor galiba..." Anlattıklarına inanmadığımı belirtmek istercesine biraz alaycı gülerek dedim ki: -Davul zurnayla yolcu ettiğiniz asker halen burada Albayım. Albay şaşırdı, üzüldü: -Yani benim anlattıklarıma inanmadın mı, dedi. İşte o zaman ne büyük gaf yaptığımı anladım. Kıpkırmızı oldum. Ama iş işten geçmişti. Albay dedi ki: -Size anlattığım bu olay dört ay öncesinindi. Bu genç askere gitti, acemi birliğinden asıl kıtasına tayin oldu. Ama dağıtım izninde gidecek yeri olmadığı için şu an yine yanımızda bulunuyor. Böyle babacan bir insana, palavracı gözüyle baktığım için yüzlerim yer olarak huzurundan ayrılırken o yine "önemli değil" diyor, gönlümü almak istiyordu. Aradan yıllar geçti. O albay çoktan emekli olmuştur. Ama o günden beri ne zaman bir askerlik şubesinin önünden geçsem gözlerimin önüne o babacan albay ve bize çay getiren kimsesiz askeri gelir... Mahmut Savum-İstanbul Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.