İnsanlar halden anlamaz!..

A -
A +

Sıcak ramazan pidesi almak üzere mahallemizdeki ana caddeye bakan fırına gitmiştim. İftara daha çok vakit olmasına rağmen yine de kuyruk yavaş ilerliyordu. Bu arada kuyrukta olduğu halde hiç ilerlemeyen bir beyefendiye takıldı gözüm... Elinde çantası... Elbisesi ütülü, boynunda kravat... Eh ayakkabısı da temiz ve boyalı... Şöyle belli belirsiz etrafa bakıyor... Ama gözleri daha çok vitrindeki ekmeklerde... Ayakları ise kararsız... Fırından içeri girse mi yoksa vazgeçip gitse mi? Sıra onda olduğu halde "siz buyurun!" der gibi arkadan gelene yol veriyor. Gayri ihtiyari tedirgin bir bekleyiş içinde olan bu beyefendiyi göz hapsine aldım. Sıra kendine geldiği halde niçin girip bir şey almıyor? Yok, birini bekliyorsa niçin kuyrukta duruyor? Başka bir maksatla geldi ise niçin içeri girmiyor? Dedim ki bu adam galiba aç. Ama ekmek alacak parası yok. Normalde hiç akla gelmeyecek olan bu tahmini şimdi nasıl yapmıştım? Çünkü benim de karnım açtı. Ve beynim "açlık" denilen bir gerçeği şu an mecburi olarak yaşıyordu. Yeni çıkan pidelerle birlikte kuyruk yağ gibi eridi. Çok geçmeden kendimi bu meçhul beyefendinin yanında buldum. Doğrusu fakir desem, iki pide de ona alacağım. Ama elinde çanta böyle birine de bu sorulmaz ki? Belki de yanlış anlar? Hatta ters biri çıkar mıkar da durduk yerde başımıza iş alırız... Ben böyle düşünürken ağır adımlarla orayı terk etti. Pidemi alıp eve yöneldiğimde baktım az ileride yürüyor. Fakat yürüyüşünden belli. Bunun kendine güveni yok. Kafa dalgın... Tamam dedim. Ne olursa olsun soracağım. Şu aziz mübarek günde ya gerçekten ihtiyacı var da söyleyemiyorsa: İyi ki de böyle yapmışım. Çünkü karşıma gerçekten bir dram çıktı: Meğer evli ve bir çocuk babasıymış. Birkaç aydır da işsizmiş. Gazete ilanlarından iş arıyormuş. Bir gün önce bir yerden çağırmışlar. O sabah, evden çıkarken cebinde gidiş geliş yol parası bir de akşama ekmek parası varmış. Hanımı "belki bu sefer" ümidiyle akşam pantolon ve gömleğini ütülemiş. Kılık kıyafeti düzgün olsun da reddetmesinler demiş. Peki, işe girebilmiş mi? Görüşmek için gittiği yerden kendisine form uzatmışlar. Bir de kırtasiye masrafı için iki YTL para almışlar. "Allah'tan yanımda o kadar var" diye sevinmiş garibim. Ne bilecek sözüm ona o firmanın her gelenden iki YTL alarak akşama kadar kim bilir ne kazandığını? İşte az önce fırının önüne geldiğinde cebindeki parayı hesaplamış. Sadece eve dönecek parası kalmış. Ekmek alsa bir türlü almasa bir türlü... Dilenci gibi ekmek de isteyemez. Hele son cümlesi yok mu, can evimden vurdu beni: "-Belki inanmazsınız ama bugün de evine ekmek götüremeyen ama sokakta 'adam gibi' dolaşan nice parasız insan var bir bilseniz..." "-Arkadaş, bu sadaka değildir. Bunu bir iftariyelik olarak gör n'olur" diyerek elimdeki poşeti olduğu gibi kendisine verdim. Tekrar kuyruğa girerken vicdanen biraz yeğnilmiş olarak düşündüm de şu toplumda "adam gibi" dolaşan ama adamlıktan nasibi olmayan acaba ne kadar tok vardı? Kaldı ki onların sofralarında nice yiyecek el değmeden çöpe gidiyordu. Sonra orucu düşündüm. Bir bakıma aç kalıp da aç olanın halini anlamak için değil miydi? Eş dost akrabaya iftar tamam da biraz da bu kimseleri arayıp bulmak ve onlara imkan sunmak. Bakıyorum da televizyonlarda sunulan nefis iftar sofralarına... Hayıflanıyorum. Bir toplumda, birbirinden habersiz bu iki farklı kesimin; birbirini fark etmesine ve ihtiyacı olana hiç olmazsa bu ayda el uzatmasına Ramazan-ı şerif dahi etki etmiyorsa daha ne diyeyim? Allah'tan belediyelerin iftar çadırları, zengin fakir ayırt etmeden her kesim insana iftar sunuyor da, fakir fukara da bu davete sıkılmadan gidip karnını doyuruyor. Yoksa insanlar halden anlamıyor. Gerçekten anlamıyor... M. Emin Güzey-Maltepe/İstanbul Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.