Bu kızın da kaderi buymuş

A -
A +

Lisedeyken bile gönlümün bir ucu derslerimde, bir ucu da onların kızındaydı. Derdimi ailem de dâhil kimselere açamıyordum. Çünkü bize göre zenginlerdi. Ama gönül söz dinlemiyor ki. Para su gibiydi onlarda... Bir oğulları vardı. Baba parasıyla açtığı mobilya mağazasının başında doğru dürüst durmaz, geceleri de meyhanelerden gazinolardan çıkmazdı... İçki kumar her ayak vardı oğlanda... Belki de bir evin bir oğlu diye ailesi göz yumuyor, o harcadıkça veriyorlardı... Üniversiteyi kazanıp memleketimden ayrılırken gönlümü Sivas'ta Nuriye'de bırakmıştım. "Allah'ım, ya ben okulu bitirene kadar bu kız gelin olursa, ne yaparım?" Bir ümidim var o da inşaat mühendisi olursam mesleğimin hatırına istemeye gidecek yüzümüzün olacağı. Korktuğum başıma gelmişti... Ben ikinci sınıfa geldiğimde Nuriye'yi evlendiriyorlardı. Hem de kiminle? Parası pulu var diye tıpkı ağabeyi gibi mirasyedi biriyle. Bu evliliğin olmaması için canımı bile verirdim... Babasına isimsiz mektup bile yazdım: "Ne olur iki sene daha bekleyin. Yakında ben isteyeceğim." Belki merak eder de beklerler diye düşünüyordum. Ama nerde? İsimsiz imzasız mektubu kim dikkate alır ki? Okulların açılmasına bir ay varken onun gelin olduğunu görmemek için bir ay öncesinden gittim. Sanki okuluma gitmiyor, memleketten kaçıyordum... Öylesine yıkılmıştım ki, üçüncü sınıfta derslerin yüzüne bile bakmaz oldum. Öyle ya, niçin okuyordum ki? Okulu bitirip de ne olacaktı? İlk iki yılda takdirle sınıf geçen ben, son iki seneyi, tam dört senede bitirebildim. Daha doğrusu ben okumayı bırakmıştım da fakülte beni öylesine mezun etmişti işte... Hiçbir şey umurumda değildi. Artık o benim değil ellerin olmuştu. Ben ise gönlüme ondan başkasını asla konduramıyordum. O ise artık bir başkasının hanımıydı ve bir anneydi... Yıllar geçse de hayat akıp gidiyordu. Ne garip ki, bu arada babasının ekonomik gücü her gün kötüleşiyordu. Hayırsız evlat elde avuçta ne varsa eritmişti. İflas etmiş, oturdukları evden kiraya çıkmışlardı. Nuriye'nin kocası da etkili olmuştu bu çöküşte. Çünkü o da bir miras yediydi. Bir oğlu kaldırabilen aile bir de damat olunca taşıyamamıştı. İki mirasyedi koca aileyi sabun gibi eritmişti. "Ah" diyordum, "Yazık oldu kızcağıza... Bu kızın kaderi de buymuş demek ki? Ben böyle çile çekiyorum, o öyle... Oysa evlenebilseydik ne kadar mutlu olurduk?" Bir gün duydum ki Nuriye'nin kocası bir trafik kazasında olay yerinde can vermiş. Kadere bak! Ben gönül verdiğimle evlenemedim diye yıllardır ıstırap çekerken gönül verdiğim kız bir çocuk ile genç yaşta dul kalmıştı. Bu habere sevinsem mi üzülsem miydi? Aradan beş veya altı ay geçmişti. Benden habersiz annemler bu hanıma dünür olmuş. Ne enteresan ki, zaten sevdamı kulaktan kulağa duymuş olan aile bu teklifi hiç düşünmeden kabul etmiş... Hiç aklımın ucundan bile geçmezken, başıma talih kuşu konmuştu. Hiç ummaz iken, onunla evlenmek nasip olmuştu. Dul bile olsa hâlâ seviyordum onu. Kızı ise benim öz kızım gibi geliyordu bana. Nasıl mutlu olduğumu kelimelerle anlatamam... Evlendikten sonra bana yeniden bir şevk geldi. Yaşama sevinci buydu demek. O azim ve gayretle üç yıl gibi kısa bir sürede tekrar mal mülk sahibi ettim o aileyi. Yeniden eski haline kavuştular diyebilirim. Sattıkları daireleri olmasa da benzerlerini aldık. Ben onların has damatları, onlar da benim kendi ailem gibi olmuştu. Lakin Nuriye'nin kaderi miydi ne? Bir trafik kazası daha bekliyordu onu. Evet, Nuriye'nin ikinci kocası da trafik kazası geçirecek, ölmeyecek ama tekerlekli sandalyeye bağlı kalacaktı. Bu mektubu tekerlekli sandalyemde yazıyorum. Nuriye'me kavuştum ama artık ayaklarım yok. Tek tesellim, eskiden yaşayan bir ölü gibiydim. Şimdi ise ayaklarım olmasa da yaşıyorum. Hasan Öksüz- Sivas Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.