Bir sütannemin olduğunu öğrendiğim zaman askerdeydim. Yıllar boyu anne hasretiyle yanıp tutuşmuş gibi hissettim kendimi. Askere gidene kadar ağabeyimle ablamın sütanne dediği yengeme ben de öylesine sütanne diyordum. Askerden izinli gelmiştim. Annem bir vesileyle söyleyiverdi: -Senin de bir sütannen var ama bu, yengen değil. -Benim sütannem kim? -Orhangazi'ye bağlı Narlıca köyündeki Fadime Hanım. -Ah güzel anacığım, bana bir annemin daha olduğunu şimdiye kadar niçin söylemedin? Zavallı annem nedense hiç akıl edememiş o güne dek... Bu haber üzerine heyecanlandığımı, meraklandığımı görünce başladı anlatmaya: "Sen daha kırkını yeni çıkarmıştın. Biz üç teyze çocuğu, bebeklerimizi Fadime Hanıma teslim edip küçük teyzenin düğününe gitmiştik. Acıkmışsınız. Ağlamaya başlamışsınız. Fadime Hanım, seni pek sevimli bulmuş. Emzirmek gelmiş içinden..." Düğün sona erip de bizi almaya geldiklerinde anneciğimle sütannem arasında duygulu bir konuşma geçmiş. Sütannem demiş ki anneme: -Senin oğlunu emziriverdim kız. Pek içimden geldi he ya... -Ay niye süt verdin ki Fadime? -Darıldın mı yoksa? -Yok darılmadım. Ama ne bileyim hak geçmesinden korktum. Sütünüzü helal edin bari. Konu, helallik almaya gelince bu kez de Fadime Anam boynunu bükmüş: -Dur ben de beyime haber vereyim. Onun da rızası olmalı. İş sütbabama aksetmiş. Sütbabam biraz sert görünümlü ama yüreği yufka bir insandı. Diyor ki: -Bir şartla helallik verelim. İleride büyüdüğünde bizi arayıp halimizi hatırımızı soracak ise... Annem bunu bana anlattığında hem çok meraklandım hem içimi tarif edemediğim bir hüzün kapladı. En çok da, henüz yüzünü bile görmediğim sütannemi görmenin hasretiyle yanıyordu yüreğim. Ne çare ki asker iznim bitmiş, süt annemlerin köyüne gitmeye vaktim kalmamıştı. Kışladan süt annemlerin köyüne bir mektup yazdım: "Sevgili sütanneciğim... Sizin varlığınızdan inanın yeni haberdar oldum. Nasipse asker dönüşü mutlaka geleceğim. Ellerinizden öpeceğim. Ama şimdi bile hasretinizi çekmeye başladım. Ne olur bana bir resminizi gönderir misiniz?" Mektup sütbabamın eline geçmiş. Doğruca eve gitmiş. Sormuş sütanneme: -Senin İstanbul'da tanıdığın var mı? Aradan yirmi sene geçmiş olmasına rağmen, sütannem hiç tereddüt etmeden demiş ki: -Sütoğlumdandır. Bu nasıl bir duygu anlatılamaz. Sen tut, bir çocuğa yirmi sene önce bir defalık süt ver. Ama onu bir daha hiç aklından çıkartama. Her gelen haberde, onun geleceği ümidini kalbinde yaşat. Olacak şey değil... Ama ana yüreği işte böyle... Bana cevap mektubu geldi. Bir de aile resmi. O zaman hepsi siyah beyazdı. Tek tek kimin kim olduğunu yazmış sütannem resmin üzerine. Asker dönüşü çalıştığım iş yerindeki patronum Yavuz Ağabeyin arabasıyla gün kararlaştırıp önce bizim köye oradan da süt annemlerin köyüne gitmeye karar verdik. Köyden annemi de yanımıza aldık. Bizim geleceğimizden haberleri yoktu. Süt annemlerin köyüne gittiğimizde sütannem daha karşıdan görür görmez beni tanımış, bir mıknatıs gibi kendine çekip "yavrum" diye bağrına basmıştı. Öyle duygulandım ki anlatamam. Yıllar sonra annemi bulmuş olmanın sevinciyle bayram gibi bir gün yaşadım. Gölden balık tuttular, yedirip içirdiler... İzzet ikram anlatmakla bitmez. O günden sonra artık benim iki ailem olmuştu. Sütannem, sütbabam, sütkardeşlerim de vardı... Yıllar geçti aradan... Sütannem de sütbabam da çoktan rahmetli oldu. Onlardan da bizden de rahmete daha başka kavuşanlar oldu... Ama sütanneciğimin ölmeden önce gözünü pencereye dikip, "sütoğlum gelecek" diye beklemesi yok mu hâlâ yüreğimi burkuyor. Hakikaten ben de yola çıkmıştım. Nasip işte... Cenazesine yetişemedim ama yeni defnedilmiş kabrinin başında ruhuna Fatiha okudum. Rabbim bütün geçmişlerimize rahmet eylesin... Cevdet Tekinel-İstanbul > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00