"Bizim polisle ne işimiz olabilir ki?"

A -
A +

Hayatlarının ilk büyük felaketleri, yıllarca unutulmayacak, 800'ün üzerinde insanın toprak altında can verdiği 13 Mart 1992 Erzincan Depremiydi. İki şirin kız ile bir şirin erkek çocuğu Ü. C. Erzincan'daki evlerinde mübarek ramazan ayında teravih namazı vakti bir gürültüyle şok oldular. Yer yerinden oynuyordu âdeta. Öyle bir sallantı ki tarifi mümkün değil. Anneleri G.C. neden sonra yıkılmış binada çocuklarını sağ salim buldu. Fakat babaları... Babaları teravih namazına gitmişti. Dışarı çıkıp bir baktılar ki Allah'ım bu ne büyük felaket! Her tarafta bağrışmalar, inlemeler ve panik vardı. Hemen camiye seğirttiler. Ne var ki cami yıkılmış enkaz olmuştu. Korku ve ümit içinde iki gün enkaz başında beklediler: "Babaaaa! Babaaaaa!" Ne var ki, akrabalarının çoğu gibi babaları da deprem şehitleri listesine girmişti. Bu acı ve korkuyu uzun yıllar üzerinden atamadılar. Sadece onlar mı? Deprem denince Erzincanlılar hep aynı şeyi söylüyor: "Allah bir daha öyle bir acıyı kimseye yaşatmasın." Hayatlarının ikinci büyük felaketleri ile 2008 yılında karşılaştılar. Deprem sonrası bir daha annelerinin yüzü gülmemişti. Yıllarca aynı yastığa baş koyduğu hayat arkadaşı olmadan emek verip büyütmeye çalıştığı üç yetimin kaygısı onu çok yıpratmıştı. Hayatın bu zorluğuna 2008 yılı başına kadar ancak dayanabilmiş, üç yetimi Allah'a emanet ederek çok sevdiği eşinin yanına gitmişti. Çocuklar, hayatın kalanını artık birbirlerine dayanarak geçirecekti. Erzincan Hatipaşa Mahallesinde zor bela başlarını soktukları bir evleri vardı. Bir gece hem biraz hava almak hem de akraba ziyaretleri yapmak amacıyla evlerinden ayrılmışlardı. Aradan birkaç saat geçmişti ki telefonları çalmaya başladı. Ardı arkası kesilmiyordu. Bir o kardeşin, bir bu kardeşin telefonu çalıyordu. Nihayet yürek dağlayan üçüncü acı haberle yıkıldılar. Evlerinde yangın çıkmış eşyalarıyla birlikte yanıp kül olmuştu. Bu üçüncü musibetten sonra kalakalmışlardı ortada. Kimden yardım isteselerdi? Kime dertlerini anlatsalardı? Babaları onları çoktan, anneleri de bir yıl kadar önce bırakıp gitmemiş miydi? Birkaç gün geçmişti ki kapıda bir polis arabası gördüler. "Bu da ne?" diyorlardı. "Bizim polisle ne işimiz olabilir ki?" Polisler, kendilerine yaklaştıklarında anladılar ki bu gördükleri "AİLE POLİSLERİ" idi. Önce geçmiş olsun dileğinde bulunup ardından kabaca içeride bir inceleme yaptılar. Ardından, evleri yanan ailenin yakınlarından Metin Beyle beraber çalışmaları hızlandırdılar. Tuncaylar Hırdavat, boya ve badana işini üstlenmişti. Dekor Perde "perde işi bizim olsun" dedi. Eren Halı, parkelerin yapım işini büyük bir memnuniyetle kabul etti. Uğurcan Petrol "iki adet kanepe alalım bizim de katkımız olsun" dedi. Taner Elektrik, "elektrik işi de bize kalsın bari" dedi. Erzincan Belediye Başkanlığı ise pencerelerin yapımı ve kapıların tamiri görevini üzerine aldı. Erzincan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı para yardımında bulunmak için müracaatı kabul etti. Erzincan'da çalışan bazı polisler de para yardımı, gıda yardımı, halı yardımı konularında çorbada tuzlarının olmasını istedi. Yukarıda belirtilen işlerden hemen hepsi bitti. Depremle babalarını, geçen yıl da annelerini kaybeden üç yetim, birkaç gün sonra evlerine tekrar oturacak. Aile Polisi bir aileyi daha sevindirdiği için büyük bir manevi haz içinde. Ne dersiniz sizce de halkla bütünleşen Aile Polisi manevi olarak bu mutluluğu hak etmiyor mu? Erkam Nar-Erzincan Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.