"Onurlu bir hanımsın; ama..."

A -
A +

Kocasının dağıtmasıyla birlikte üç çocuğuyla geçim sıkıntısına düşen Nalan, Halk Eğitim Merkezi'nde ördüğü örgüleri satmanın derdinde iken nereden çıkmıştı bu? Ne diyecekti Müdüre Hanım? İşten mi kovacaktı? Tekdir mi verecekti? Ama öyle olmadı. Müdire Hanım dedi ki: -Senin zorda olduğunu biliyorum. Onurlu bir hanım olduğunu da. Ama sadece bu örgüleri satarak çocuklarını okutamazsın. Aylık olarak alacağın toplu paraya ihtiyacın var. Biliyorsun kursumuz 4 katlı. Her katında 2-3 sınıf var. -Biliyorum efendim. Zemin katta kovalar doldurulup beşinci kattan itibaren her gün bu 10-12 sınıfın sobaları yanıyor. Yerler silinip tuvaletler yıkanıyor öğretmenlere çay yapılıyor. -Evet. -Hem iş ağır hem geçici kadro. Maaş da kursiyerlerden toplanıyor. Tabii böyle bir işte çalışmayı kimse istemiyor. Eğer tüm zorluklara rağmen "ben yaparım" diyorsan, seni rehber öğretmene göndereyim. İşe başlarsın. Hiç olmazsa yaza kadar da işsiz kalmamış olursun. Nalan hiç düşünmeden kabul eder. Yalnız bir mesele vardır. Rehber öğretmen çok sert ve disiplinlidir. Bir de muhafazakârların kılık kıyafetinden de pek hazzetmez. Nalan'a da Müdire Hanım gönderdiği için isteksizce "evet" demiştir. Bina anahtarıyla birlikte ilk talimatı da alır: -Biz 08.30'da mesaide oluruz. Geldiğimizde her iş tamam olacak! -Merak etmeyin Hocanım... Nalan sabahın köründe gelip tüm sobaları yakar, yerleri siler, tuvaletleri yıkar. Çayı da demler. Hem de mesai başlayana kadar. Çünkü o üç çocuğunun sorumluluğunda bir annedir. Dışarıda hava buz gibidir. İnsanın iliklerine işleyen soğuktan içeri giren rehber öğretmen tertemiz bir bina ve mis gibi çayı görünce çok sevinir. Teşekkür etmekten kendini alamaz. Bu titizlik sömestir sonuna kadar hep böyle devam eder. Rehber öğretmen Nalan'ın kıyafetine sinir olsa da, iş becerisi ve ahlâkına hayran olmuştur. Bir de onca yoğunluğa rağmen namazlarını aksatmamasına. Üç ay sonrası inanılmaz bir gelişme olur. Kimseyle görüşmeye tenezzül etmeyen rehber öğretmen, Nalan ile konuşma ihtiyacı hisseder. İtirafları ise enteresandır: -Seninle tanışalı üç ay oldu. Herkesi sevmiyorum. Hele de senin gibileri hep gerici diye algıladım. Belki öyle kabullenmemde bu insanları yakından tanımamış olmamın etkisi vardı. Belki çevrem sebebiyle böyle düşünüyordum. Bu sene kısmetse emekli olacağım. Bu zamana kadar pek çok insan çalıştırdım. İnan bugüne kadar hiçbir hizmetliyi karşıma alıp da konuşmadım. Ama sen çok başka geldin. Seninle konuşmak bana huzur veriyor... Şaşıyorum. Sen bunca sıkıntıya bunca yorucu işe rağmen nasıl mutlu olabiliyor, nasıl dik durabiliyor, nasıl güçlü olabiliyorsun? Nasıl yüzünden tebessüm hiç eksik olmuyor? Nalan bunca iltifat karşısında mahcup olmuştur: -Hocam, gücümü sadece inancımdan alıyorum. Biliyoruz ki bu dünya geçici. Şu kısacık ömürde ne bulduğuma sevinmek için ne de kaybettiğime üzülmek için vaktim var. Allahın yarattığı bir kul olarak çocuklarımı, ailemi, çevremi, insanları seviyorum. Öyleyse sevdiklerimi neden mutlu etmemeyim ki... -Ya seni tanımadan emekli olup gitseydim? Geri kalan hayatımda da sizin gibi giyinen insanları hep gerici zannederek yaşayacaktım. Bizden farklı olmadığınızı öğrenmeme vesile oldunuz. Daha önemlisi mutlu olabilmenin sırrını... Ben onu nice Batılı yazarın bireysel gelişim kitaplarını okuyarak öğrenmeye çalışıyordum. Siz bunu, kendi mütevazı hayatınızda öğrettiniz. Size minnettarım. Zavallı kadıncağız o sert görünüşün altında yatan sıkıntıyı itiraf etmişti. Maneviyattan habersizdi. * Rumuz: "İmtihan"-Ankara Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.