“Bu beyefendi etten anlamaz!”

A -
A +
“Mustafa abiye sıra gelince bu, arada pide yaptırırdı. O pide de bize çok lezzetli geliyordu.”
 
Afyonkarahisar’da sekiz yıl ilköğretim müfettişi olarak görev yaptım. Çok da güzel günlerimiz oldu. İhlas Satış Mağazasında Faruk Abi çalışıyordu. Boş kaldığımızda onun yanına uğruyorduk. Faruk Abiler üç erkek kardeştiler. Üçü de birbirlerine benziyordu. Aynı zamanda ben de onlara çok benziyordum. Ya da onlar bana çok benziyordu. Bizi birlikte gören arkadaşlarımın hepsi bizi kardeş sanıyorlardı.
Faruk Abi, askerî fabrikadan emekli olmuştu. Kardeşi Mustafa Abi endüstri meslek lisesinde meslek dersleri öğretmeniydi. Sabri Abi de BAĞ-KUR’da şef olarak çalışıyordu. Arkadaşlarımdan bu üç kardeşin hangisini görseler, bana “Üzeyir Hocam kardeşini gördük, sana çok selamları var” diyorlardı. Ben de severek ve gülerek selamlarını alıyordum.
Bir de Erol Abimiz vardı. Erol Abi ile de soyaddaştık. Erol Abi ile de beni soyadımızdan dolayı kardeş sanıyorlardı. Cumartesi-pazar günleri beşimiz hep beraber geziyor, dolaşıyorduk. Her cuma günleri genellikle türbeleri dolaşıyor, dua ediyorduk. Bu dört abi muhteşem insanlardı. Akşam olduğunda dahi hiç ayrılasımız gelmezdi. Bazen “Abiler, şu eve gitmeyi bırakalım, akşamları da beraber olalım” derdim, hiç ayrılmak istemezdim. Postanede çalışan Şükrü Abimiz vardı. “Abi siz hiç ayrılmıyor musunuz yahu, size maşallah” deyip gülüp giderdi.
Biz beşimiz her cumartesi günü Faruk Abinin çalıştığı mağazada toplanıyorduk. Sıra ile bir kilo kıyma, 10 yumurta alır, tencerede kıymalı yumurta yapar, soğan ve sade gazoz ile yerdik. O yemeğin lezzeti bambaşka olurdu. Evdeki yemeğin bile bu kadar lezzetini bulamazdım. Mustafa Abiye sıra gelince bu, arada pide yaptırırdı. O pide de bize çok lezzetli geliyordu. Arkadaşlar cömert olunca, yemekler de lezzetli oluyordu.
Bir cumartesi günü yemeğimizi yedik sohbet muhabbet sonrası evlere dağıldık. Mustafa Abi ile ikimiz eve doğru giderken, kasaptaki kıymanın fiyatı dikkatimi çekti. Çok ucuzdu. Fiyatını sordum. Normal kıymanın üçte bir fiyatıydı. “Niye böyle?” dedim.
“Abi et bol da ondan” dedi.
Mustafa Abi ha bire kıs kıs gülüyordu. Bir anlam veremedim.
Yine de “sen bana beş kilo ver” dedim.
Adam “peki” dedi.
Mustafa Abi müdahale etti:
“Abi gözünü seveyim, beş kiloyu ne yapacaksın?”
“Olsun” dedim.
Mustafa Abi bu defa kasabı ikna etmeye çalıştı:
“Beyefendi Üzeyir Bey etten pek anlamaz, sen iki kilo ver...” DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.