Mahir eller berberi...

A -
A +
"Küçük olduğumuz için sakal tıraşı olmazdık. Ama sakal tıraşı olanları da sinema izler gibi izlerdik...”
 
Çocukluğumuzda bir berberimiz vardı. Adı Nizamettin Efendi idi. Kendisinin ilk zamanlar bir dükkânı yoktu. Cuma günleri pazar kurulduğu için Balaban'a gelirdi. Boş bir alana bir sandalye kordu. Bir aynayı da kerpiç duvara asardı. Malzemesi öyle çok değildi… Ortası oyuk bir leğendi. Halkın “ellân” dedikleri bu kap aslında içi beyaz çinko ile kaplı kenarları çatlamış paslı bir çinko leğendi...
Bir diğer malzemesi gemi çeliğinden yapıldığı söylenen usturasını arada bir şak şak ederek bilediği bir geniş bel kemeriydi. Halis manda derisindendi. Bir püsküllü tozluğu vardı. Bir içi su dolu ibrik ki buna da bizim orada “ıbrık” derlerdi. Tabii esas malzemeden birisi el ile tıkı tıkı çalıştırdığı mekanik tıraş makinasıydı. Maharetli elleriyle kullandığı usturasıydı.
Ara sıra bu asılı kayış kemerle usturasını bilerdi. Yanına vardığımızda bizleri iyi karşılardı. Sandalyeye oturanın önüne beyaz önlüğünü takarken ne tip tıraş olacağımızı sorardı. Biz de sanki modayı takip edermiş gibi o sorduğu için “ne tip tıraşlar var?” diye sorardık. O da hiç üşenmez her bir tıraş şeklini garsonun lokantada yemek çeşitleri saydığı gibi tek tek sayardı.
“Top ense var”, “yuvarlak ense var”, “balıksırtı var”, “kazkanadı var”, “alabros var” ve “Amerikan modeli var” derdi...
Bizler de birini seçerdik. Küçük olduğumuz için sakal tıraşı olmazdık. Ama sakal tıraşı olanları da bir sinema filmi heyecanıyla izlerdik. O çeneden başlayıp yanaklara doğru köpük köpük olan çehreler, arada bir serçe parmakla bıyıkların kenarlarına köpük taşırmalar, fırçayı ters döndürüp sürmeler oldukça keyifli bir seyirlikti.
Tıraş esnasında bazen el titremesinden mi, sivilceye denk gelmesinden mi kim bilir nedendir arada bir kan sızmalarına şahit olunurdu. Kanama başladığında ne çenesi kanayan müşteri telaşlanırdı ne berber Nizamettin Efendi… Kanayan yerlere şap sürerdi. Daha da durmadığında sigara kâğıdından kâğıt parçası yapıştırırdı. Yüzü kanayanların bir iki veya birkaç yerinde birden bu kâğıtlardan yapışmış hâlde epey zaman dururdu.
Hatta bu kâğıtları görenler bu kişinin az önce berberden çıktığını anlardı. O dönemlerde tütün kolonyası meşhurdu. Kolonya şişesinin ağzı çok açıldığı için otobüs usulü dökerdi ve bizleri kolonya dökerek uğurlardı.
Akşam olduğunda da malzemesini toplayıp çantasını omuzlayıp giderdi…
       Yaşar Gönenç-İstanbul
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.