Çocukluğumun yoksul köyleri

A -
A +
Gurbet bu kadar içimize işlememişti. Aileler bu kadar bölünüp parçalanmamıştı. İnsanlar, aileler hep bir arada yaşardı.
 
 
Benim köyüm, Doğu Karadeniz’in en doğusunda Rusya sınırında Artvin Şavşat'a bağlı Akdamla. Şirin mi şirin bir köy… Doğal bir güzelliği, seyredilmeye doyulmayan bir manzarası var. Hele yaylalarımız bir başka güzeldir. Yeşilin her tonunu içinde saklıyor. Soğuk suları, çam ormanlarıyla kaplı tertemiz havası, göz alabildiğine doyulmayan bir tabiat güzelliği var. Yüksek yaylalara ve sınıra çıktığımızda Rusya’yı, şimdilik adıyla Gürcistan’ı ve bir zamanlar bizim olup şimdi sınır ötesinde kalan güzelim köy ve yaylaları rahatlıkla seyredebiliyoruz.
Köyümüzün yazları bir başka güzel, kışları bir başka güzeldir. Kışın kar yağdığında kardan adam gibi beyaza bürünür, seyredilmeye doyulmaz bir kartpostal gibi olur. Yazın ise doyumsuz manzarası ve temiz havası, soğuk suları ve serin iklimiyle "özel" bir tatil beldesi olur.
Çocukluğumuz dağlarda, bahçelerde, kırda, bayırda kuzu, oğlak, hayvan peşinde çobanlıkla; yeşillikler içinde çelik-çomak oynamakla ve koşuşturmakla; kışın ise iki, üç metre yağan karda damdan dama atlayıp veya soğukta tipide kızak kayıp oynamakla geçti.
Altmışlı yıllarda köyümüzde ne elektrik, ne telefon, ne su, ne yol, ne araba ne hiçbir teknolojik ürün vardı. Sadece köyümüzün en kalabalık ailesi ve aynı zamanda da muhtarı olan dayımlarda İstanbul’dan alıp getirdiği yarısı ağaç yarısı metal kaplı pille çalışan bir radyo vardı. Köyümüzün tek eğlence kaynağı oydu. Dayımların koca konağındaki koca odasında toplanan yaşlılar hem sohbet eder hem de o radyodan ajansı (haberleri) dinlerlerdi. Türkiye’yle ve dünyayla iletişim kurduğumuz tek kaynak oydu. Bazen biz çocuklar da köy odasında kapı girişinde toplanır hem büyüklerin sohbetini hem de radyodaki programları dinlerdik. Bilhassa radyo tiyatrosu veya arkası yarın gibi programları dinlerken o kadar insanın o kutuya nasıl sığdıklarına şaşırır, saf saf birbirimize sorular sorardık!..
O zamanlar köyler daha güzel daha şenlikli, daha kalabalık oluyordu. Gurbet bu kadar içimize işlememişti. Aileler bu kadar bölünüp parçalanmamıştı. İnsanlar, aileler hep bir arada yaşardı. Dede, nine, anne, baba, bacı, kardeş, abla, gelin ve torunlar hepsi aynı evde yaşardık. Herkes birbirini anlar, büyükler sayılır, küçükler sevilir aynı sofrada herkes aynı kaptan yemek yer, acılar da sevgiler de paylaşılırdı... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.