“Üzüm yiyenden üzüm yemeyene...”

A -
A +
Şimdi, gelip geçen onca insan arasından bir kişi “haram olur” şuurunu yaşıyordu. Nereden nereye...
 
Gazetemizde Ahmet Demirbaş ağabeyin köşesinde okumuştum. Kanunî döneminde ordu Belgrad’a doğru seferde iken bağların ve bahçelerin aralarından geçiliyormuş. Ordu çok güzel üzümleri olan bir bağdan geçerken askerin biri dayanamayıp bir salkım üzüm koparmış ve susuzluğunu gidermiş. Sonra da asmaya bir kese içinde, yediği üzümün değerinin üzerinde bir para bağlayıp yoluna devam etmiş. Çok geçmeden mola verilmiş.
Bir köylü kan ter içinde gelmiş ve padişahla görüşmek istediğini söylemiş. Huzura çıkınca da Kanunî sormuş:
-Nedir bu hâlin, bir şikâyetin mi var?
-Ben şikâyet için değil memnuniyetimi bildirmek için geldim.
-Askerlerim sizi memnun edecek ne yapmışlar?
Köylü, askerin bir salkım üzüme karşı, oraya bağladığı para kesesini anlatmış ve “sizde böyle güzel ahlaklı asker olduğu müddetçe sırtınız yere gelmez” demiş.
Kanunî derhal o askeri buldurtmuş. Hıristiyan köylü askere ne ödül verileceğini beklerken Sultan demiş ki:
-Niçin izinsiz iş yaparsın bre? Parası verilmiş olsa bile sahibinden habersiz almanın caiz olmadığını bilmez misin?
Hıristiyan köylü şaşkınlık içindedir:
-Ben bu askerin ödüllendirilmesi için gelmiştim. Siz onu cezalandırdınız?
-Böyle davranan bir askerle zafer kazanılmaz, bunun için geri gönderdim.
-Ama o parasını fazlasıyla bırakmıştı.
-Eğer parasını bırakmamış olsaydı o zaman zalimlerden olurdu ve daha ağır cezaya çarptırılırdı!..
        ***
Bunu niye mi anlattım?
Geçtiğimiz gün ben de enteresan bir üzüm olayına şahit oldum. Mahallemizin az ilerisinde bir cami var ve cuma günleri oraya namaza gidip gelenler bizim o sokaktan geçiyorlar.
Komşumuz bahçesine bir asma dikmişti ve üzüm vermişti. Camdan bakarken gördüm ki gelip geçenler üzümü görünce el uzatıp birer ikişer ağızlarına atıp geçiyorlar. Derken iki arkadaş geçerken bir tanesi ağzına birkaç üzüm atarken yanındakine de seslendi:
-Çok tatlıymış sen de alsana.
O kişi dedi ki:
“Haram olur ya…”
Aklıma gazetedeki o menkıbe geldi. Bir orduda bir asker alıyor o da fazlasıyla para bırakıyordu. Üstelik cezalanmaktan kurtulmuyordu. Şimdi ise gelip geçen onca insan arasından bir kişi “haram olur” şuurunu yaşıyordu… Kanunî döneminden günümüze, nereden nereye geldiğimizi düşündüm…
      Mehmet Emin Ceylan-İstanbul
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.