Bu kızı kim teselli edecek?

A -
A +
“Ama olanla ölene çare bulunmuyordu. Bir süre sonra herkes kendi hayatına döndü...”
 
Bir dedikoducu, bir boşboğaz, bir fitneci daha kurulmadan bir yuvanın yıkılmasına sebep olmuştu.
İnsanlar iyi gün dostuydu. Bir saat içinde koca salonda Vahide Abla ve gelin kızın etrafında birkaç kişi kalmıştık. Koca salon nasıl da böyle boşalıvermişti.
Güle oynaya gelinen düğün sarayından cenaze evinden çıkar gibi ayrılıyorduk.
Daha o günden başlayıp araya aracı koyup durumu düzeltmek isteseler de oğlan tarafı bir kere işkillenmiş ne söylense kabul etmemişti.
Şimdi bu ana kızı kim nasıl teselli edecekti?
Bir gün beş gün teselliye çalışsak da hepimizin bir hayatı vardı...
Aradan çok geçmedi. Bir akşam geç saatte kapım çalındı. Baktım Vahide Abla. İki gözü iki çeşmeydi:
“Selma üç gündür yok Gülten!” dedi, hıçkırıklarını koyuverdi.
Mahallenin diline düşmesin diye kimselere söyleyememiş zavallı. Ertesi gün karakola haber verdik. Ama koca Ankara'da kim kime dum duma…
Karakoldan ayrıldığımızda Vahide Abla on yıl yaşlanmış gibiydi. Kolumdan tutunarak zor yürüyor bir yandan da sızlanıyordu:
-Şu fitnenin başımıza açtığına bak Gülten, dedi içi titreyerek. Şimdi bu kız nereye gider, ne yapar? Ben onsuz ne yaparım?
Evleneceği kızın evlatlık olduğunu düğün günü öğrenen oğlan tarafı düğüne gelmeyince, hayalleri yıkılan genç kız evden kaçmış, onu öz kızı gibi büyütmeye çalışan annesi bir kez daha yıkılmıştı.
Ama olanla ölene çare bulunmuyordu. Bir süre sonra herkes kendi hayatına döndü. Arada bir gördüğümde soruyorduk. Ama Semra'nın gelmeyeceği belliydi...
Günler haftaları, haftalar ayları kovalarken artık Vahide Abla'yı da göremez oldum. Ne arıyordu ne soruyordu. Ne de sokakta rastlıyordum.
Yıllar içinde bir ocak nasıl da dağılmıştı. Önce kocasını kaybetmiş, ardından mürüvvetini göremediği kızının evden kaçmasıyla hayatı kararmıştı.
Kimine göre sessiz sedasız mahalleden ayrılan Vahide Abla, aslında bana göre kızını aramaya gitmişti. Çünkü onu gerçekten çok seviyordu.
Birkaç ay sonra Vahide Abla da, kızı da bizim için tarih olmuştu. Unuttuk. Hayat o kadar acımasızdı ki… Herkesin kendi telaşı vardı. Kaç sene geçti hatırlamıyorum. Hafif yağmurlu bir gündü. Pazar alışverişi yapmış eve geliyordum. Sokağın başında karşılaştık.
-Vahide Abla, nerelerdeydin? Öyle merak ettim ki seni? DEVAMI YARIN
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.