"Bizi dövmeyin öğretmenim!.."

A -
A +
"Rehber Öğretmen olarak millî bayramlarda yapılan konuşmalardan ben sorumluydum..."
 
O yıllarda şimdiki gibi sosyal medya yaptırımları pek yoktu. Gizli kameraya çekilirim diye endişelenen ve kendine dikkat eden de…
Düşünün o yıllarda “Eğitim Şefi” eli sopalı bir beden eğitimi öğretmeni idi. Benim görev yaptığım Hasanoğlan’da da öyleydi hayret… Sözün gelişi değil, gerçekten de elinde ince uzun bir sopa ile gezerdi iki “eğitimci” de.
“Eğitim Şefi” dediğin de öyle olur(!)
Bir farkı olmalı, öteki öğretmen ve idarecilerden, değil mi ya(!)  
Yıl: 1965… "23 Nisan Çocuk Bayramı…"
Hayret… Hasanoğlan’da da Kültür ve Edebiyat Kolu Rehber Öğretmeniyim. Dolayısıyla millî bayramlarda yapılan konuşmalardan, okunan şiirlerden ben sorumluyum.
“Mademki bu kutlanan, bir 'Çocuk Bayramı'dır. Öyleyse bir çocuk konuşmalıdır bu bayramda” deyip 6 sınıflı okulun 1. sınıflarından Habibe Yılmaz adlı 12 yaşında bir kız öğrenciyi seçtim konuşmacı olarak.
Sınıfta tartışarak oluşturduk; konuşmanın iskeletini. Tüm öğrenciler, kimi öğretmenlerin kendilerine sert ve haşin davranmasından, hakaret etmesinden, dahası bazılarının tekme tokat dövmesinden şikâyetçiydiler. Öyleyse, bu rahatsızlık dile getirilmeliydi bu 23 Nisan'da
“Dünyada çocuklara bayram hediye eden ilk ülke biziz” diye övünmesini bildiğimize göre çocuklara nasıl bir eğitim verdiğimizin de sorgulanması gerekmez miydi?
Habibe, konuşmasını hazırladı. Bir Türkçe dersimizi ona ayırdık. Okudu sınıfta. Herkes eleştirdi; görüşünü söyledi. Böylece son şekli verildi konuşmaya.
Güneşli bir 23 Nisan günü, okul meydanında yapılan törende, Habibe çıkıp kürsüye:
“Öğretmenlerim! Ne olur, gerekli gereksiz yere dövmeyin biz öğrencileri. Yanlışlarımız olacaktır elbet; bizi uyarın ama kötü söz söylemeyin, hakaret etmeyin.” Tarzında samimi bir konuşma yapınca öğretmenler bir tuhaf olurken öğrenciler nasıl da alkışlamışlardı Habibe’yi!
Bir iki gün sonra, Okul Müdürü Nâzım Esen, “Erkan Bey, törende konuşma yapan küçük kız, neler de söyledi öyle?” deyince, nasıl devam edeceğini anlayıp, “Ya Müdür Bey!.. Akıl yaşta değil, baştadır; denir ya doğruymuş demek. Haklısınız; gerçekten de ne güzel konuştu değil mi?” deyiverdim.
“Güzel konuştu, güzel konuştu da, öğretmenlerin gözünün içine baka baka, bizi dövmeyin; demesi pek güzel olmadı ama!..” DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.