O geceyi hiç unutamıyorum...

A -
A +
“Bir ara, sol bacağı­mın ağırlaştığını hisset­tim... Yürüyemiyordum... Ayağım kan olmuştu...”
 
Kâğıtlar hemen tutuştu. Odun sobasından önce bir çıtırtı, sonra da “pov... pov” diye insanın içini ısı­tan sesler çıkmaya başla­dı... Kısa zaman sonra ker­piç odayı tatlı bir sıcaklık sarmıştı...
Benim gözlerim ve dikkatim, Gazi Ahmet Emminin üzerindeydi... Asırlık gazinin kamburu çıkmış, içine doğru büzül­müş hâli, beni savaşların amansız acımasız atmosferine çekip götürmüş gibiydi... Oda ısındıkça bizler de birbiri­mize ısınmıştık...
Ahmet Emmi az ve kesik kesik konuşuyordu...
“Olsun, bana bu kadarı da yeter” di­yerek sözü yavaş yavaş es­ki günlere, oradan da sefer­berliğe getirmeyi başar­dım... Bir yandan da gelir­ken yanımda getirdiğim meyvelerden dilimleyip ik­ram ediyordum...
Gazi Ahmet Uğurcan yatağının içerisinde kımıl­dar gibi yaptı... Zahide Tey­ze omuzlarından yardım ederek divanın yastığına yaslanmasını sağladı... De­rin derin birkaç nefes aldı ve anlatmaya başladı:
“Babamın öldüğünü ha­tırlamıyorum, küçüktüm... Babam iyi bir avcı imiş... Bize 'Avcıgil' derlermiş... Onun için mal-davar sahibi olamamışız... Benim elim ekmeğe erdiğinde anam beni evermek istedi... Ama 'işi yok' diye kimse bana kız vermedi... O günlerdi işte... Bir gün mahallede davullar çalınmaya başladı... Sokak sokak gezerek 'Eli silah tutan askere' diye çağırıyorlardı... Beni de tutup as­kerlik şubesine gelirdiler... Anam rahmetli, bana bez bir çanta dikti... Azığımı sırtı­ma sarıp sevkiyata katıl­dım... Dağ taş sevkiyat ol­du... Yaya olarak Harput'a, oradan da Van’a ka­dar gittik... Yol boyu, boş hanlarda, camilerde yatı­yorduk... Sıcak bir çorba görmedik aylarca... Van'ı kuşatan düşmana karşı cepheye sevk olunduk... Savaş ne kadar sürdü bile­miyorum... Ama o Cehen­nem gibi geceyi unut­amıyorum... İnsanların birbirini süngülediği ortamda kim kime dumdumaydı. Ahlar vahlar arasında bağıranlar çağıranlar arasında göğüs göğüse savaşıyorduk. Bir ara, sol bacağı­mın ağırlaştığını hisset­tim... Yürüyemiyordum... Ayağım kan olmuştu. (Eliyle tutarak) 'İşte şuradan' sol tarafta, böbrekle kara­ciğer arasına bir süngü saplanmış kan akıyordu... Döndüm bakmaya çalış­tım, göremiyordum... Ne­fes aldıkça sanki soluğum oradan çıkıyordu... Bayıl­mışım... Gözlerimi açtığımda, ta­nımadığım kimseler arasındaydım... Tedavim ya­pılmışa ama ben esir alın­mıştım... İşte o an dünya başıma yıkıldı..." DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.