Minarelerden gelen mesaj...

A -
A +

 

“15 Temmuz 2016... Gecenin ortasında, Anadolu’nun tapu nişanesi olan minarelerden alışılmışın dışında geliyordu bülbüllerin sesi...”

 
 
28 Şubat’ın soğuk rüzgârında "Kalem taşımak medeni olmanın gereğidir" diyen bölük komutanına ısınmıştı kalbimiz. Kalemden kâğıda damlayıp kelamın sahibini hatırlatan ilk harfte saklıydı medeniyetimiz. Kulağımıza adımızdan önce üflenmişti kimliğimiz. Elif harfine benzeyen çizgilerdi mektepte ilk dersimiz.
Semavi fermanda "kalem"e yemin edilirken, nebevi kelamda, şüheda kanıyla aynı mizana konmuştu hakikate hadim kalemin mürekkebi. Tevhit nuru asırlardır kalemle kâğıda; minarelerle gökyüzü sahifesine yazılagelmişti.
“Kur’ân Mekke’de indi, Mısır’da okundu, İstanbul’da yazıldı” sözüne, İstanbul’un nişanı kalem gibi zarif minareler mana katmıştı sanki.
Minareler, bir yay gibi olan kubbelerin yanında Hakkın ilanı için dikilen ok gibiydi. Hak ehli okunu yaşatmak için atar. İnsanları minarelerden yükselen ilahi mesajdaki huzura davet eder. Minareler; Hak ehlinin elinde mazluma güven, zalime korku veren ve günümüzün okları olan, füzeleri hatırlatıp batıl güçlerin; kurak coğrafyanın yağlı suyuna göz dikmesine, virüs gibi örgüt türetip ülkeleri huzursuz etmesine, Bağdat ve Halep gibi İslam’ın kadim şehirlerini talan etmesine engel olunmasının ilhamını verir her bir Müslim’e.
Moğol zulmü gibi kan ve gözyaşı akıtan Fırat ve Dicle, huzur ve bereketle akar bu sayede. Ürettiğimiz teknolojilerle zirvelerin zirvesine çıktığımızda her bir ağaç ve taş dile gelip arkasındaki bozguncuyu söyleyerek nebevi kelama şahitlik etmeye başlarken zirvelerden süzülen teknoloji ve ferasetin bakışıyla fark edilir zilletin siperine saklananlar...
15 Temmuz 2016... Gecenin ortasında, Anadolu’nun tapu nişanesi olan minarelerden alışılmışın dışında geliyordu bülbüllerin sesi. 'Mürtet Hareketi’nin, Anadolu’yu esir alma teşebbüsünün ilanıydı sala ve ezanlar. Düşman, kardeş görünümlü postlardaki münafık ruhlarla "peygamber ocağı"na sızmıştı. Düşman dostu Kabiller, birer kanser hücresiydi. Gecenin karanlığını nura çeviren ilahi inayet fark edildiğinde bir kat daha artmıştı kalplerdeki iman.
Müslüman’ın bedeni düşmana esir olabilir fakat ruhu asla! Hainlerin, “Yurtta Sulh” denilen o yalancı mumu gecenin sabahına ulaşsaydı, ihanetin karanlığında akan sular kan ve gözyaşı olurken hayat zillet, ölüm izzet olurdu millete... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.