Hikâyeme acımadım!..

A -
A +
“Çocuk aklı acımasız olur acımadım. Komşuları Hacer Teyze'yi öldürdüm hikâyemde!..”
 
Yedi veya sekiz yaşındaydım, okuma yazmayı yeni öğrendiğimiz zamanlardı… Öğretmenimizin öğrenciden öğrenciye dolaştırdığı kalın bir masal kitabı vardı, okuldan eve gelince çekyata dayanarak ya onu okurdum ya da yazı yazardım... Ağabeyimin eski 80 yapraklık desenli matematik defterinden başlayıp yarım bıraktığı tüm defterleri kendime aldım...
Hikâye şöyleydi: Ali ve Alis adında anne baba vardı ve kavga ediyorlardı. Birinden biri para olarak batmıştı. Alis Yunan’dı. O zamanlar ülkelerin geçmişinden haberim yoktu. Sadece Edirne’nin yukarısında ayrı bir ülke olduğu için ilginç geliyordu Yunanistan.
Bu çiftin bir çocuğu ve bizim ana karakterimiz vardı; Osman... Anne babası kavgayı bırakıp el mahkûm babasının köyüne dönüyorlardı. Ne hikmetse Ege’de bir köydü. Orada her şeye yeniden başlıyorlardı. Osman’ın arkadaşları oluyordu.
Çocuk aklı acımasız olur acımadım. Komşuları Hacer Teyze'yi öldürdüm hikâyede. Yakın bir zaman sonra Osman’ın bir kız kardeşi oldu. İlk kez yazabilmekten gurur duyduğum teşbih Osman’ın gözyaşlarının hastane döşemesinde göllenmesiydi. Bunu anneme:
“bak ayrıntıyı nasıl akıl etmişim” diye gururla okumuştum. Bir cümleden ibaretti ayrıntı dediğim. Osman ağlıyordu, çünkü insanın kardeşinin olması duygulu bir olay. Sanırım… Ağlanırdı herhâlde...
Matematik defterinin karelerinde 40 sayfa kadar bu hikâye devam etti. Kendi karanlıklarım hikâyeye de karışıp Osman’ın psikolojisi bozulmaya başladığında sıkılıp bıraktım.
Problemli bir çocuk yazıyordum ve dertsiz bir çocuk yazamamak moralimi bozmuştu. Hikâye ilerledikçe insan hayatının göz alıcı sürprizlerden uzak, macerasız sıkıcı bir yıllar silsilesinden fazlası olmadığını fark etmiştim... Osman askere gitti. Ona askerde "Kara Osman" dediler, Osman Gazi’ye bir nükte idi. Osman evlendi. Ona bir bakkal dükkânı açtık, köyde. Osman’ın bir kızı oldu. Osman bir yetişkindi artık ve benim kelimelerim tükenmişti.
Dışarıda gördüğüm otuzlarında, sigara içen kirli sakallı kot pantolonlu ağabeylerden farkı yoktu. Osman’ın doğru yolu bulması gerekti ama henüz benim, bir hayat nasıl değerlenir fikrim yoktu... Birkaç yıl sonra 12 yaşındayken falan defteri bulmuş tekrar okumuş ve vicdanıma anı olarak saklamam gerekip gerekmediğini sormuştum. Saklamadım. Geri dönüşüme gitti...
İlk yazdığım hikâye diye elimde bulunmadığına üzülmüyorum. Benim, Osman gibi çok oğlum oldu. Eğer doğru yolu bulmazsak ne yaşamaya, ne de yazmaya değer hayatlarımız var. Allah kalplerimizi rüşt ve hidayete kavuştursun inşallah...
          Nurgül Nell
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.