Mustafa Güneş’in ardından...

A -
A +
“Mustafa Güneş Abinin İskilip’te büyücek bir manifatura mağazası vardı, derdi yoktu paradan yana...”
 
1994-95 yılları. Çorum’a belgesel çekiyoruz. İhlas Öğrenci Yurduna da uğramış, Rahmetli Mustafa Güneş’in çayını içmiştik. "Bize tavsiye edeceğiniz temiz bir otel var mı?" diye sormuştum hiç unutmam. “Yerimiz bol” dedi, “misafirimiz olun, kalın burada.”
O kadar içten ve sıcak bir davetti ki hayır demek zordu ona... Mevsim yazdı, yurt boştu, ikmalleri olan beş on öğrenci kalmıştı anca. Kameraman arkadaşıma baktım, itiraz edebilir, yıldızlı otellerde konaklamak isteyebilirdi. Sağ olsun “abi bu yurt tam bizlik” dedi, “yerleşelim işimize bakalım, hem muhabbet de var burada.”
Mustafa Güneş Abinin İskilip’te büyücek bir manifatura mağazası vardı, derdi yoktu paradan yana. Yurt açılınca gönüllü geliyor, “he” diyor mütevazı maaşa. Hâzâ esnaf. Hani insan sarrafı derler ya. Dalga boyunuzu bulur, sıcacık dostluklar kurar anında.
Ben kendisini zaten severdim de kameramanımızın da kanı kaynayınca. Tamam dedik, bir hafta buradayız o zaman. Yurtların elbette dine, imana, vatana, millete, bayrağa, ecdada saygılı gençler yetiştirme gibi bir dertleri var. Bunun için günün küçük bir kısmını eğitime ayırıyorlar. Gençleri bilirsiniz belli bir saatte ve belirli bir alanda tutulmaktan sıkılırlar, iş rutine binince kayış atanlar çıkabilir. Bazıları usulen katılır, gözleri tavanda, yasak savar âdeta.
Neyse akşam geldik, pillerimizi şarja bağladık, yarın için planlarımızı yaptık. Saat oldu 10-11 filan. Baktım merdivende nefis bir pide kokusu, sanki oturmuş biri çörek otu ve susam kavuruyor. O ara yemekhaneden (en üst kattı manzaralıydı) bulut bulut domates biber kokuları inmesin mi aşağıya.
Ve merdiven boşluğunda gür bir ses: “Gençler menemen hazır, arzu eden buyursun sofraya!..”
Mustafa Abi kendi elceğizi ile pişirmiş, “bugün turbo” dedi “biberim acı, terleyeceğiz galiba.”
Gençler neşe içinde geldiler, pideler koparıldı, yumurtalara bandırıldı, büyük bir iştah ile tepsiye giriştiler, sıyrılıp, sünnetlendi bir anda. Bir kalıp da helva almış ağzımız tatlana.
Meğer Mustafa Abinin asıl ihtisası çay üzerineymiş, bilmem nereden su getirtiyor, porselende demliyormuş mutlaka. Yakut gibi mübarek, hoş kokulu ve pırıl berrak...
Bir paket de leblebi açtı... Çorum’un leblebisi namlı malum, nasıl gevrek insanın ağzını ılıcık ediyor. DEVAMI YARIN
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.