Yüzün ak olsun Necati Ağabey

A -
A +

Geçirdiği kalp krizi neticesinde aramızdan ayrılan, Holdingimizin Güvenlik Müdürü Necati Yazıcı ağabeyle ilgili duygularımı aktarmaya kaldığım yerden davam ediyorum... Onu ta öğrencilik yıllarımdan tanıyordum. İstanbul'a ilk geldiğimde yine onunla birlikte çalışmaya başlamıştım. Vardiyalı olarak çalıştığımız Teknik Servis'te yaklaşık bir yıl boyunca birlikteydik. Hele gece yarısı montajları baskıya gönderip de biraz soluklandığımızda, sobanın üzerinde demlenen çayları yudumlarken ne sohbetler yapardık... İşte yine böyle bir gece yarısıydı. Laf lafı açmış ve söz dönüp dolaşıp Kıbrıs Barış Harekatı'na gelmişti. Hani savaşta yaşanan nice ibretlik olaylar vardır. Dillerde dolaşan örnek hadiseler. Yine onlardan biri anlatılıyordu ki, Necati ağabey konuya katıldı. Kendisi o savaşın içinde bizzat bulunmuştu. Yani Necati ağabey bir Kıbrıs gazisiydi. O, konuşurken yaşardı anlattıklarını. Onun için de nefeslerimiz tutulu onu dinlerdik. İşte yine anlatmaya başlamıştı: "Harekatın ilk günüydü. Arkada havan toplarının desteğiyle önde belirlediğimiz siperlere sıçrama harekatı yapıyorduk... Havan mermisi bir acaiptir. Yerinden fırladıktan sonra havada uzun ve genişçe bir kavis çizerek toprağa düşer ve düştüğü yeri âdeta cehenneme çevirir. Biz havan mermisinin sesini insiyaki olarak algılardık. Şöyle "vuuvvvuuvv" diye süzülürken siz de o sese paralel var gücünüzle koşar koşar, sonra yere inip infilak edeceği andan az önce tam siper toprağa kapaklanırsınız. O anı saniyeyle falan değerlendirmeniz mümkün değil. Siz toprağa gömülürsünüz, ardından müthiş bir şekilde mermi patlar. Şarapnel parçaları etrafa yayılıverir... Yine böyle bir sıçrama anıydı. Havan mermisi tepemizde uçuşuyor biz pür dikkat koşuyorduk... Yine aynı sesin toprağa inip gümleyeceği andan önce "tam sipeer" diyerek yere kapaklandık. O anda müthiş bir şey oldu... Saniyeler arasında enseme "küt" diye ağır birşey düştü. Ardından kulağımdan boynuma doğru ılık ılık birşeylerin akmaya başladığını hissettim. Başımı yukarı kaldırıp, yan dönüp kendimi kontrol etmem imkansız. Bir an tüylerim diken diken oldu... Şöyle hafif ve ürkek hareketlerle sol elimi boynuma götürüp, aşağı doğru ılık ılık akan sıcaklığa değdirip çektim. Gördüğüm manzara bir kere daha ürpertti beni. Elim kıpkırmızı kan olmuştu. Dedim ki, "Galiba yaralandım." Ama en ufak bir acı yok. Sancı yok... Ensemde koca bir ağırlık, avcumun içiyse kan dolu. Allahım bana ne oldu? Bir rüyada mıyım ben? Derken, ani bir hareketle çekip aldım ensemdeki ağırlığı... Bir de baktım, enseme düşen kocaman bir insan kolu... Şarapnelin paramparça ettiği bir kol... O anki duygularımı anlatmak imkansız. Kolu kenara bırakıp aynı hızla sıçrama harekatına devam ettik... Savaş!.. Öyle acımasız, insanı öylesine çileden çıkartan bir şey ki, adını dahi anmak istemiyorum... Savaş öylesine insani duygulardan uzak ki bunu yaşamayan bilmez. Ne demek kardeşim, karşıdan beliren düşmana silahını doğrultuyorsun, mermiyi sıkıyorsun; o iki metre yukarı zıplayıp yere düşerken, göğsünden kan fışkırıyor ve sen bu işi köşe kapmaca kadar basite alıyorsun... O anda ne yaptığını bilmiyorsun... Var mı böyle birşey!" Bunları anlatırken, savaştan dönüyormuş gibi boncuk boncuk terleyen alnını silerken, göğsü de öfkeden inip inip kalkıyordu. Demişti ki en son olarak: "Nerden açtınız bu savaşı kardeşim. Bırakın geçin başka konuya!" Ama bizde bir kelime daha konuşacak hal mi kalmıştı? Hepimiz o anda, sanki Kıbrıs'tan az önce dönmüş bir gazinin yanıbaşındaydık. O ise gözü uzaklarda şehadet şerbeti içen arkadaşlarını hayal ediyor gibiydi." Yüzün ak olsun Necati Ağabey. Mekanın Cennet olsun...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.