Kibir felakettir

A -
A +

1600'lü yıllar. Bir mübarek zat, talebesiyle sohbet etmektedir: Ahmet Cahidi Efendi. -Evlatlarım! Kibir, insanın en büyük felaketidir. Allahü teala kibirliyi sevmez. Hem şu aciz insanın nesi vardır kibirlenecek? Aslı bir damla sudur. Yarın ölecek, vücudunu kurtlar kemirecek. Ve ilave eder: -Bu dünyada bey de olsan, paşa da, teneşir tahtasında bitecek iş. Bakmayın şimdi dimdik ayaktayız. Bir gün gelir, musallada yatarız. Anlatıldığına göre: Bir gün evden çıkar mübarek. İskeleye gider. Çanakkale'ye geçecektir. Ancak evde unutmuştur parasını. Kayıkçılar almazlar onu kayıklarına. Mahzun halde eve döner. Anlatır hanımına.. Gizleme kendini Kerime hatun da, hal ehli biridir. Onu üzgün görünce, sorar, sebebini öğrenir. Eline bir seccade verir, -Al şunu! der, bin üstüne, geç karşıya. Gizleme kendini artık. İstemese de, mecbur kalmıştır buna. Yapar dediğini, geçer karşıya. Ertesi gün mü? Ne kadar kayıkçı varsa hepsi dergahtadır. Talebesi olmuşlardır bu zatın. Hatta âşıkları. Bir günkü sohbetinde, -Kardeşlerim! der, bu dünya hayal ve hiç'tir. Burada Allah için yapılmıyan işler de hiç'tir, bu hiç'le uğraşanlar da. Onu isteyene ver Padişah, bir gece bu zatı görür rüyada. Uyandığında, kalbini onun sevgisiyle dolu bulur. Hasretiyle yanar, kavrulur. Dayanamaz, Gider, diz çöker önüne. Duasını alıp ayrılırken, bir kese altın bırakır kenara. Ancak kabul etmez mübarek. -İhtiyacımız yoktur! der, onu, isteyene ver! Osmanlı sultanı, bir daha anlamıştır bir "Gönül sultanı"nın huzurunda olduğunu. Ona "Sultan" ünvanını verir ve ayrılır. Bu zat, o günden sonra "Evliya Sultan" diye anılır. Ahmet Cahidi Efendi, 1659'da vefat eder. Mübarek kabri, Ecaabat'ta, Kilid-ül bahr köyündedir. "rahmetullahi aleyh"