Bayramlar, sevinç ve neşe günleridir...

A -
A +

Bugün Ramazan Bayramının ikinci günündeyiz... Bayramlar, Müslümanların kaynaşması, dostlukların tazelenmesi, kırgınlıkların giderilmesi, birlik ve beraberliğin güçlendirilmesi için çok güzel bir vesiledir. Bunun için, bayramlarda, ana-babayı, akrabayı, dostları ziyaret etmeli, bayramlarını tebrik etmelidir. Çocuklar sevindirilmelidir. Yetim, kimsesiz çocuklar aranıp bulunmalı, bayram sevincinden mahrum bırakılmamalıdır. Vefat eden yakınlarımızın kabirleri de ziyaret edilerek onlar da sevindirilmelidir. Bilhassa ana-babanın rızasını, duâsını almayı ihmal etmemelidir. Vefat etmişlerse, duadan mahrum bırakılmamalı; onların dostları, ahbabları ziyaret edilerek ahde vefa göstermelidir... Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Ramazan ve Kurban Bayramının gecelerini ihya eden kimsenin kalbi, kalblerin öldüğü gün ölmez.) (Rahmet kapıları dört gece açılır. O gecelerde yapılan dua, tevbe reddolmaz. Ramazan Bayramının ve Kurban Bayramının birinci geceleri, Berat gecesi ve Arefe gecesi.) DARGINLIKLAR BİTMELİ!.. Bayram günlerinde sevinmek, neşelenmek lazım... Dargın olanların, bayramı beklemeyip, hemen barışması gerekir. Şayet bayrama kadar süren bir dargınlık olduysa, daha fazla gecikmeden barışmalı. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Birbirinizle münasebeti kesmeyin! Birbirinize arka çevirmeyin! Birbirinize kin ve düşmanlık beslemeyin! Birbirinizi kıskanmayın! Ey Allah'ın kulları kardeş olun! Bir Müslümanın diğer kardeşine darılarak üç günden çok uzaklaşması helal değildir.) Ramazan "yanmak" demektir. Bu ayda oruç tutanların, tevbe edenlerin günahları yanar, yok olur. Mü'minler, ramazan ayı gittiği için değil, günahları affolduğu için, büyük sevab ve nimete kavuştuğu için bayram yapar. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Bayram sabahı Müslümanlar, namaz için camilerde toplanınca Allahü teâlâ meleklere, "İşini yapıp ikmal edenin karşılığı nedir?" diye sorar. Melekler de, "Ücretini almaktır" derler. Allahü teâlâ da, "Siz şahit olun ki, ramazandaki oruçların ve namazların karşılığı olarak, kullarıma kendi rızamı ve mağfiretimi verdim. Ey kullarım, bugün benden isteyin, izzet ve celâlim hakkı için istediklerinizi veririm" buyurur.) Bu mükâfatları bilen bir Müslüman nasıl sevinmez ve bayram etmez ki? Ne mutlu günahlardan sakınarak oruç tutanlara... Bunlar, asıl bayramı ahirette yapacaklardır! Hazreti Ömer'in oğlu... Adaletiyle meşhur Hazreti Ömer'in halifelik dönemiydi... Bir bayram günüydü. Herkes çocuklarına yeni elbiseler alıyordu. Hazreti Ömer'in oğlunun elbisesi eskiydi. Çocuklar, eski elbiseli olan halifenin çocuğuyla alay etmeye başladılar. Çocuk, ağlayarak babasının yanına geldi. Halife, oğluna şefkatle baktı... Beyt-ül-mâl (Hazine) Eminini çağırdı. Oğlunun ağlama sebebini anlattıktan sonra, gelecek ayın maaşından bir miktar avans vermesini istedi... Beytül-mâl Emini; "Yâ Emirel-mü'minin, yaşayacağınızı muhakkak biliyor musunuz ki, gelecek aya mahsuben benden para istiyorsunuz?" dedi. Hazreti Ömer; "Bunu Allahü teâlâdan başka kimse bilemez" buyurdu. "Ey Halife! Yaşayıp yaşamayacağınızı bilmedikten sonra, borç almanız ne size yakışır, ne de bizim vermemiz makûl olur. Öyle değil mi?" dedi. Hazreti Ömer, düşündü, tefekkür etti. Söylediğine pişman oldu... Böyle bir memuru olduğu için Rabbine şükretti. Ona da hayır duâda bulundu. Allahü teâlâ o anda çocuğun kalbine bir yumuşaklık verdi. Babasının düştüğü müşkül durumu anladı ve hiç üzüntü duymadan neşe ile arkadaşlarının yanına döndü... *** Bayramınız mübarek olsun efendim...