Bugün, Osmanlı Devletinin onuncu sultânı ve İslâm halîfelerinin yetmiş beşincisi Kânûnî Sultan Süleyman Han'ın vefat yıl dönümü (7 Eylül 1566)... Avrupalıların "Büyük Türk" ve "Muhteşem Süleyman" lâkaplarını verdiği bir padişahtır... Aşağıda sunacağımız -iç ve dış siyasetle alakalı- iki anekdot, onun liderlik vasfını ve "cihan padişahı" oluşunu anlatmaya kafidir... GÂZİ BÂLİ BEY Semendire Sancak Beyi Gâzi Bâli Bey Mohaç Meydan Muhârebesinde, Macar ordusunu arkadan çevirerek zaferin kazanılmasında büyük pay sahibi olur... Daha sonra Kânûnî'ye; sancak beylerinin alâmeti bulunan iki tuğ'un üçe çıkarılması ricâsıyla bir mektup yazar. Padişah, halazâdesi Gâzi Bâli Beye şu cevâbı verir: "Yâdigârım ve Muhterem Lalam Gâzi Bâli Bey! Berhudar olasın, yüzün ak olsun. Bizden bir tuğ(*) dahî arzu eylemişsin. Henüz bir tuğ zamânı değildir. Sana hazret-i Muhammed Mustafâ sallallahü aleyhi ve sellemin fetih tuğunu verdik. Bu ihsân üzerine iyilik olmaz. Bunun şükrünü bilip, yerine getiresin. Bilesin ki bey olmak iki kefeli terâzidir. Bir kefesi Cennet ve bir kefesi Cehennemdir. Bir an adâletle hükmetmek, yetmiş yıllık ibâdetten efdaldir. Âhireti hatırdan çıkarmayasın. Serasker olduğun yerlerde ve hükmünün geçtiği mahallerde, zulüm ve düşmanlık etmekten şiddetle sakınasın. Âhirette bize hitâb olunursa, senin yakana yapışırım. 'Ol vilâyetleri kılıcımla fetheyledim' demeyesin. Memleket, Allahü teâlâ hazretlerinindir. Sakınıp, nefsine gurur getirmeyesin. Fetholunan kalenin mal ve erzâkını hep Beytülmâl için almışsın. Buna rızâ-yi hümâyunum yoktur. Beşte birini alıp, geri kalanını İslâm askerine dağıtasın. İslâm askerinin ihtiyarlarını baba, orta yaşlılarını kardeş ve gençlerini oğul bilesin. Babalara hürmet edesin, oğullara şefkat gösteresin. İslâm askerine hiçbir veçhile zorluk çektirmeyesin. Nîmeti bol veresin... Halkın fakirlerini, büyük vazîfelerle rencide ettirmekten şiddetle kaçınasın ki, bizim halkımızı rahat görüp, küffar halkı imrensinler. Meyil ve muhabbetleri bizim tarafa olsun... Allahü teâlâ hazretleri yolunu açık ve kılıcını keskin eyleye ve seni küffâr-ı hâksâr üzerine mansur ve muzaffer eyleye..." ..... (*)(Tuğ; Osmanlılarda askerî vazife ve memûriyet sembolü.) Gaflet de ihanettir! Evet, onlar büyüktü; büyük işler peşindeydi. Süflî, küçük işler ise küçük adamların işidir... Ömrü harp meydanlarında geçen ve Batılıların bile hayranlıkla methettiği bu padişah, bütün cihâna nizamât veriyordu. "Harem"ine çeki-düzen veremediğini söylemek abesle iştigaldir. Kânûnî'yi, şehvet düşkünü bir "kral" gibi göstermeye çalışanlar, bunu ya kasten yapıyorlar ya da gaflete düşüyorlar. O zavallılara hatırlatalım ki; gaflet de ihanettir!.. Yazımızı, Hüseyin bin Saîd hazretlerinin bir sözüyle bitirelim: "Osmanlı sultanlarının hepsi velî idi..." Fransa Kralı I. Fransuva, 1525 Pavye Muhârebesinde Almanlara esir düşünce, annesi Düşes Dangolem vâsıtasıyla Osmanlılardan yardım ister. Bunun üzerine Kânûnî krala şu cevabı gönderir: "Sen ki Françe vilâyetinin kralı olan Françesko'sun. Hükümdârların sığındığı kapımın eşiğine uzattığın tezkereden mâlûmum oldu ki, memleketinin toprakları düşman tarafından zaptolunup, sen dahî şu anda onlar elinde esir bulunmaktasın ve kurtulmaklığın için bizden yardım dilemektesin. Bütün dünyânın sığındığı, pâdişahlığıma yakışan ayağımın toprağına mârûzatın ulaşmakla her türlü hâlini öğrenip, olan bitenden haberdâr oldum. Yüce seleflerimiz, Allah onların kabirlerini nur içinde tutsun, düşmanlarını kahretmek ve sayısız fetihlere ermek maksadıyla her vakit cihâd için kılıç çekmek fırsatını kaçırmayıp, ben dahi onların açtığı çığırda harekete geçip, her günüm zorlu kaleler ve girilmesinde engeller bulunan şehirler fethetmiş bulunmaktayım. O sebepten gece ve gündüz atımız eyerlenmiş ve kılıcımız kuşanılmıştır. Allah'ın istediği ne ise o olur. Bundan başka haberleri gönderdiğiniz adamınızdan öğrenesiniz. Böyle biliniz..."