Çocuk, ana baba elinde bir emânettir. Onların temiz kalbleri kıymetli bir cevher olup, mum gibi, her şekli alabilir. Küçük iken, hiçbir şekle girmemiştir. Temiz bir toprak gibidir. Temiz toprağa hangi tohum ekilirse, onun mahsûlü alınır. Neye meylettirilirse, oraya yönelir. Eğer hayrı âdet eder, öğrenirse hayır üzerine büyür. Çocuklara îmân, Kur'ân ve Allahü teâlânın emirleri öğretilir ve yapmaya alıştırılırsa, din ve dünya saâdetine ererler. Bu saâdette anaları, babaları ve hocaları da ortak olur. Eğer bunlar öğretilmez ve alıştırılmaz ise, bedbaht olurlar. Yapacakları her fenâlığın günâhı, ana, baba ve hocalarına da verilir. Allahü teâlâ, Tahrîm sûresinin onaltıncı âyetinde buyuruyor ki: (Kendinizi, evlerinizde ve emirlerinizde olanları ateşten koruyunuz!) Hadîs-i şerîfte ise şöyle buyuruldu: (Hepiniz bir sürünün çobanı gibisiniz. Çoban sürüsünü koruduğu gibi, siz de evlerinizde ve emirleriniz altında olanları Cehennemden korumalısınız! Onlara Müslümanlığı öğretmelisiniz! Öğretmez iseniz mesul olacaksınız.) BÜTÜN FENALIKLARIN BAŞI!.. Elli-yüz senelik gibi kısa bir hayat için çocuklarımızı dünya felâketlerinden korumaya çalıştığımız gibi, ebedî felâkete düçâr olmamaları için âhiretlerini de korumamız lâzımdır... Bütün fenâlıkların başı, kötü arkadaştır. Kötü arkadaşları, onun, küstah, yalancı, hırsız, saygısız ve korkusuz olmasına sebep olabilir. Senelerce de bu kötü huylardan kurtulamaz... Evlâd, büyük nimettir. Nimetin kıymeti bilinmezse, elden gider. Bunun için pedagoji (eğitim bilimi) yâni çocuk terbiyesi, İslâm dîninde çok kıymetli bir ilimdir. İslâm dînine karşı olanlar, bu mühim noktayı anladıkları içindir ki, "Gençliğin ele alınması birinci hedefimizdir. Çocukları dinsiz olarak yetiştirmeliyiz" diyorlar. İslâmiyeti yok etmek ve Allahü teâlânın emirlerinin öğretilmesini ve yaptırılmasını engellemek için "Gençlerin kafalarını yormamalıdır. Din bilgilerini büyüyünce kendileri öğrenirler" diyorlar. O halde, Müslümanlar din câhillerinin hîlelerine, yalanlarına aldanmamalı, bize emânet edilen çocuklarımıza sahip olmalıyız. Onlara sahip olmak da, dînimizin emirlerine uygun olarak yetiştirmekle olur... Çocuk, işleri ve ahlâkı iyi olan insanlarla arkadaşlık ettirilirse, güzel huylar kendiliğinden onun tabiatı olur. Bu esaslar dahilinde çocuklar yetiştirilirse dünya ve âhiret saâdeti elde edilir. Çocuklarını İslâm terbiyesi üzerine yetiştirmeyenler, dünya ve âhiret felâketine mâruz kalacaklardır... Bilhassa helâle ve harama dikkat etmeliyiz. Kendimiz helâl yediğimiz gibi çocuklarımıza da helâl yedirmeliyiz... Abdestsiz süt!.. Gelibolulu Ahmed-i Bîcân ve ağabeyi Muhammed (Mehmed-i) Bîcân Hâcı Bayram-ı Velî hazretlerinin talebelerindendir... Ahmed-i Bîcân bir gün, câmide vaaz veriyordu. Herkes huşû içinde kendisini dinliyordu... Kürsüden bir ara başını kaldırdı. Câminin giriş kapısında ağabeyini gördü. Ayakta bekliyor ve kendisine tebessüm ediyordu. İçeri girip bir yere oturmamasına hayret etmişti... Akşam annesi ile sohbet ederken, ağabeyine bunun sebebini sormasını istedi. Mübarek kadın, ertesi gün büyük oğlu Muhammed Bîcân'a giderek bunun sebebini sordu. O da; -Meleklerin, kanatlarını sererek kardeşimin vaazını dinlediklerini gördüm. Basmamak için içeriye girmedim, dedi. Bu duruma çok sevinen annesi, eve dönerek durumu küçük oğlu Ahmed-i Bîcân'a anlattı. O ise sevineceği yerde durgunlaştı ve; -Anneciğim, ağabeyim melekleri gördüğü hâlde ben niçin göremiyorum, acabâ sebebi nedir? dedi. Annesi bir süre düşündükten sonra yaşlı gözlerle oğluna şunları söyledi: -Sen henüz süt emme çağında idin. Namaza durmuştum. O esnada komşularımdan bir hanım geldi. Sen ağlamaya başladın. Kadıncağız ağlamayasın diye seni emzirmeye başladı. Selâmı vermemle birlikte mâni oldumsa da sen birkaç yudum almıştın. Sonra sordum hanım abdestsiz imiş. Ben seni hiç abdestsiz emzirmedim evladım. Herhalde sebebi budur...